Kızıl Meydan’da iki hayalet yürüyor
Moskova’da, Kızıl Meydan’da geçmişle bugün yan yana yürüyor. Lenin’in gölgesinde özçekim yapan gençler, Nazım Hikmet’in mezarına çiçek bırakıyor. Kapitalizm zaferini ilan etmiş gibi görünüyor; ama sosyalizmin hayaleti hâlâ taşların arasında dolaşıyor. Galip kim? Belki de asıl soru, yeni bir dünyanın mümkün olup olmadığıdır.
Bir sabah Moskova’da uyanmak, zamanın iki farklı nehrine aynı anda bakmak gibidir. Bir yanda Stalin döneminden kalma granit sütunlar, diğer yanda Apple logosu parlayan cep telefonları. Bir yanda Lenin’in mumyalanmış bedeni, diğer yanda Starbucks’tan kahvesini almış gençler. Kızıl Meydan’da yürürken insanın içine bir ikilik çöküyor: Bu şehir kimin? Galip kim?
Moskova artık bir sosyalist başkent değil. Bu açık. Lüks cipler Arbat Caddesi’ni turlarken, Sovyet tipi konutların arasında yükselen cam kuleler, kapitalizmin zaferini açıkça ilan ediyor. Ama işte garip olan şu: Zafer bazen sessizdir ve kaybedenler her zaman ortadan kaybolmaz.
Meydanın bir köşesinde durup kalabalığa bakarken bir an aklıma Nazım Hikmet düşüyor. Hani şu 1951’de vatandaşlıktan çıkarılan, 1963’te Moskova’da sürgünde ölen Nazım. Novodeviçi Mezarlığı’nda gömülü. Belki de Nazım’a Moskova’da kalıcı bir mezar değil de bir tür vicdan mezarı verilmişti: “Ben yanmasam, sen yanmasan…” diyen bir vicdan. Bugün onun gölgesi Kızıl Meydan’ın taşlarında yürüyen herkesin omzuna çökmüş gibi.
Sovyetler’in çöküşünden sonra........
© Yeni Düzen
