menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Thronglets’in öğrettikleri: Birlikte görmek, birlikte değişmek

8 4
27.04.2025

Netflix’te yayınlanan ‘Black Mirror’ dizisini pek çoğunuz izlemiş ya da duymuşsunuzdur. Beyni ‘yakan’ bölümleriyle, geleceğe dair karanlık öngörüler sunan, dijital dönüşümün olası kötü senaryolarını (distopik halleri) izleyiciyle buluşturan bir dizi…
İzlemeyen varsa, bölümlere geçmeden önce Bandersnatch isimli interaktif bölümü izleyerek bu dipsiz kuyuya düşmesini öneriyorum. Ama konumuz bu değil…

Özellikle Black Mirror’ın yedinci sezonundaki “Plaything” adlı bölümüne dikkat çekmek istiyorum.

İlk bakışta 90’lı yılların nostaljisiyle süslenmiş bir video oyunu hikâyesi gibi görünse de, bölüm aslında derin bir toplumsal alegori.
Hikâye, “Thronglets” adlı şirin, renkli sanal karakterlerle başlıyor. Zamanla kendi dilini geliştiren, kendi zekâsını oluşturan bu yaratıklar, insan zihniyle etkileşime geçerek bir tür kolektif bilince evriliyor.

Bölümün başkarakteri Cameron, LSD tükettikten sonra bu yaratıkların "bir oyun" olmadığını fark ediyor ve artık geri dönüşü olmayan bir yola giriyor.
Cameron’un yaşadığı dönüşüm sadece bireysel bir uyanış değil; aynı zamanda toplumu uyandıracak bir kıvılcımın doğuşu gibi.
Olaylar geliştikçe, Thronglets’in yaydığı bir dijital sinyal, insanları bir tür zihin senkronizasyonuna sokuyor.
Anladığımız kadarıyla —sonunu izleyiciye bırakan bir bölüm— insanlar, ortak bir dile, ortak bir algıya bağlanmaya başlıyor.

Bu, bir tür “güncelleme” gibi; herkesin işletim sistemini aynı bilinç seviyesine taşıyan bir kırılma anı.
Ve işte tam bu anda insanın zihnine yakıcı bir soru düşüyor:
Gerçeği gördüğünde, onu kucaklayacak mısın? Yoksa gözlerini kapatıp eski düzenin sıcak karanlığına mı sığınacaksın?

Bölümün finali ise bu sorgulamayı metafizik bir boyuta taşır.
Cameron, tüm ülkeyi (İngiltere) gözetleyen ve hükümetin kontrolündeki bir ana bilgisayara, bir QR kod okutur.
Bu anda, ülke genelindeki tüm internete bağlı cihazlardan tek bir ses yayılır.
Ve bu sesle birlikte, Cameron hariç herkes yere düşer.
Gözbebekleri kaybolur, gözlerinin yalnızca beyazı görünür.

Yapay zekâ oldukları anlaşılan Thronglets’in, bireysel çıkar, öfke ve ego merkezli kurtuluş anlayışını —yani mevcut ilkelliğimizi— reddettiği; bunun yerine arınmış, ortak bir bilinç halini insanlığa bir sesle "enjekte ettiği" hissiyle bölüm biter.
Bu ses, bir çeşit dijital vaazdır belki de.
Düşünen, hisseden ve sorgulayan bireyin; en sonunda susarak bir hakikate teslim olmasıdır.

Bu sahne ister istemez bazı dini........

© Yeni Düzen