menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kasetler sende, bende, bizde, her yerde...

11 34
18.05.2025

Michel Foucault’a göre, “Modern ceza artık bedenin değil, ruhun biçimlendirilmesidir.”
Bedenini değil, düşünceni diz çöktürmek ister iktidar.
Yasaklamaz sadece; bastırır, yeniden şekillendirir, normalleştirir.
Sanatı, suskunlaştırır.
Müziği, içe döndürür.
Acıyı kişiselleştirir.

Ve işte tam da bu yüzden, günümüz müziğinde toplumun değil, yalnız bireyin çığlığı yükselir.
Aşk acısı kalır. Ayrılık sızısı.
Ama öfke nereye gider?

Bu soruyu yakın zamanda ‘Dergy’ yazarlarından Ayşe Demir sordu:
“Zor zamanlar neden artık öfkeli müzik doğurmuyor?”
Ben onun kadar kapsamlı araştırmadım. Ama yazdıklarının altına imzamı atarım.
Çünkü o yazı, yalnızca müziği değil, toplumun dönüşümünü anlatıyor.
Bireyciliğin nasıl kutsallaştırıldığını.
Sanatın, yalnızlık estetiğine teslim edildiğini.
Ve direnişin ritminin nasıl yumuşatıldığını...

Ben bir sanatçı değilim.
Sanat eleştirmeni de değilim.
Bu konuda çok iyi olduğum da söylenemez.
Ama iyi bir dinleyiciyim.
Ve sanatın yalnızca bireysel acıları anlatmak için var olduğuna inanmıyorum.
Sanat ya bir şeyi görünür kılar… ya da üstünü örter.
Ya konuşur… ya da susar.
Ve susmak da başlı başına politik bir tercihtir.

Cuma akşamı, DAÜ Bahar Şenlikleri kapsamında önce Force Awakens, ardından Duman sahne aldı.
Koca saha tıklım tıklımdı.
Ama orada toplanan kalabalık sadece müzik dinlemiyordu.
Sahne, kolektif bir iç çekişin, toplumsal bir patlamanın, sessiz öfkenin yankılandığı bir alandı.
Bir nevi açık hava terapi seansıydı.
Ama bu gönüllü katılım değil,........

© Yeni Düzen