Açık hava hapishanesinde bir ‘umut’ solosu
Yazarın notu: Bu satırları okurken, YouTube’da bulabileceğiniz“David Gilmour - Comfortably Numb Live in Pompeii” eşliğinde okumanızı öneriyorum. Bazı hikâyeler, sadece bir gitar solosuyla tamamlanır.
Bazı insanlar bir yere sıkışmazlar.
Bir zamana, bir yargıya, bir kimliğe...
Onlar, sıkıştıkları şeyin adını koymazlar.
Sadece yaşarlar.
Ve bir gün bir köşede, mesela bir sınırın kıyısında karşınıza çıkarlar.
Onunla ile ilk kez, rüzgârın bile duvarlara çarpmaktan yorulduğu bir noktada tanıştım.
Adını hemen söylemedi.
Gözleri önce konuştu.
Sanki her baktığı yerde bir tel örgü vardı.
Adı Noé.
Yaşadığı yerin adı yok.
Ama bildiğin, tanıdığın bir yer gibi.
Bir yarımada.
Yarısı senden alınmış gibi.
Ve geri almak istesen bile yasak.
O gün bana uzun uzun susarak konuştu.
En sonunda fısıldadı:
“Bir kıyafet verdiler bana.
Kalın, sert, bana ait olmayan bir kumaştı.
Giy dediler.
İtaat etmeden, özgürlük yok dediler.
Öte yarıya yürüyebilmek için.
Denizin ötesine çıkmak için.
Ama ben giymedim.
Çünkü benim tenim, o kumaşı reddetti.
Çünkü bu beden, yalnızca kendisi gibi giyinmek istiyor.”
Şiddetle değil, hakikatle direnen bir insanın sesi, en kararlı otoriteyi bile sarsabilir.
Noé direndi.
Ama hakikat onun eline kelepçe olarak döndü.
Altı yıldır bu açık hava hapishanesinde yaşıyor.
Öyle dedi: “Açık hava hapishanesi.”
Hükmü olmayan, ama serbest bırakılmayan bir tutsak gibi.
Güneşin altına çıkabiliyor belki,
ama gölgesi hep rejimin duvarına çarpıyor.
Barikatın hemen yanında oturuyor ama adım atamıyor.
Birkaç adım ötede yurdunun diğer yarısı nefes alıyor,
ama yalnızca bakabiliyor.
Uzaktan.
Yutkunarak.
Onu durduran, sadece bir sınır değil.
Ona........
© Yeni Düzen
