Adaletin önüne konan planlar barışı değil, zulmü kurumsallaştırır
Gazze için ilan edilen 21 maddelik “barış planı”, ilk bakışta umut verici görünebilir. Fakat dikkatle okuduğunuzda, bu planın barışla zerre kadar ilgisi olmadığını fark ediyorsunuz. Çünkü söz konusu metin, Filistin halkının gasp edilen haklarını güvence altına almak yerine, işgali “daha düzenli ve güvenli” bir şekilde sürdürmeye hizmet ediyor. Barış yerine, adaletsizliğin yeni bir türünü dayatıyor.
BARIŞ MI STATÜKONUN PERDESİ Mİ?
Planın temel zaafı, güvenliği mutlaklaştırmasıdır. Güvenlik elbette önemlidir; fakat güvenlik, özgürlüğün ve egemenliğin bedeli olamaz. İşgalin ve zulmün üzerini örtmek için “güvenlik” kavramının kutsallaştırılması, Filistin halkına daha güvenli bir esareti dayatmaktan başka bir anlam taşımaz.
Daha da kaygı verici olan, bu planın uluslararası hukuk nezdinde hesap sorulması gereken aktörleri koruma ihtimali taşımasıdır. Savaş suçları, soykırım iddiaları, insan hakları ihlalleri… Tüm bu dosyalar hâlâ açıkken, suçluların dokunulmaz kılındığı bir plan barış değil, adaletsizliğin meşrulaştırılmasıdır.
BATI’NIN ÇİFTE STANDARDI DOĞU’NUN SESSİZLİĞİ
Planın uluslararası yansıması da düşündürücü: Batı’dan yükselen övgüler, Filistin davasına dair gerçek bir empatiyi değil, çıkarların ve jeopolitik hesapların dilini konuşuyor. Demokrasi ve insan hakları nutuklarıyla bilinen başkentler, iş Filistin’e gelince güvenlik edebiyatıyla çelişkilerini örtmeye........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein