Yaşıyor musun, yoksa sadece var mı oluyorsun?
Günlük koşturmaca içinde “yaşamın özünü” unuttuk. Psikoloji buna “yaşam enerjisinin körelmesi” derken, tasavvuf “ayn-ı hayat” yani hayatın kaynağı ve “ab-ı hayat” yani hayat suyu der. Kaynak, varoluşun merkezidir; su ise oradan içerek aldığın canlılık. Fark ince ama önemlidir: Kaynak oradadır, ama ondan içmedikçe susuzluğun geçmez.
Terapi de böyledir. Danışanın içindeki kaynak —onun değerleri, yetenekleri, sevgisi— hep oradadır. Fakat yıllar içinde bu kaynak taşlarla, toprakla, unutulmuş duygularla kapanır. O yüzden seans odasında ilk iş, kaynağı bulmaktır. İşte bu, kişinin kendi “ayn-ı hayat”ına ulaşmasıdır. Terapi sürecinde de insan, kendi karanlıklarına inmeyi göze alırsa o suyu bulur. Bu su, bedeni değil, ruhu ölümsüz kılar.
Ama sadece bulmak yetmez. Terapi, kişiyi o kaynaktan su içmeye davet eder: Ab-ı hayat. İçmek, burada değişime izin vermek, duygularla temas etmek, risk almak, bazen ağlamak, bazen yeniden gülmektir. Çünkü sadece fark etmek değil, yaşamak da gerekir.
İki dil, tek hakikati anlatıyor: İnsan kendi pınarını bulmadan susuzluğunu gideremez. Kaynağı bulmak seni umutlandırır, ama suyu içmek seni dönüştürür. Hayatın özü hep içimizdedir; mesele, o özü yaşama çevirebilmektir.
Her sabah uyanıyoruz, işe gidiyoruz, konuşuyoruz,........
© Yeni Birlik
