menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Trump’ın Ortadoğu’su: Cahilliğin emperyalizmi

14 1
10.02.2025

Bir Trump yazısı daha. Bu hafta dünyanın dört tarafında kalemler bir Trump yazısı daha yazmanın zorunluğuyla havaya kalktı. Özü itibariyle herkesin sıkıldığı bir tekrarlama içerisindeyiz. ABD başkanı göreve ABD topraklarını genişletme sözü vererek başladı. Bunun için ekonomik ve askeri baskıyı köküne kadar uygulayacağını söyledi. O günden bugüne baskının öznesi değişiyor ama yaratılan atmosfer ve ABD’nin amaçladıkları değişiklik göstermiyor. Yazar sıkıldı, okuyucu sıkıldı ama ne yaparsınız bu hafta baskının uygulama merkezi Ortadoğu olduğu için bir yazı kaleme almak farz oldu.

ABD’nin yeni başkan döneminde sorunlarla ilgilenmeye Ortadoğu’dan başlayacağı biliniyordu. Malum, bölge her anlamda kaotik ve tehlikeli bir geçiş süreci içerindeydi. Bir yandan İsrail-Hamas barışının ilk aşaması ilerliyordu ama Netanyahu hükümeti açısından Gazze’nin yarattığı sorun anlaşmalı-anlaşmasız sürüyordu. Daha önceki yazılarımızda da belirtik, İsrail Gazze savaşını kazanamadı. Lübnan ve Suriye’de yarattığı baskı ve İran destekli gruplara verdiği zarar, en başta da Hizbullah’ın komuta ve örgütlenmesinde yarattığı hasar ile Hamas’ın üst kadrolarını etkisizleştirmesi Gazze’deki başarısızlığını görünmez kılıyordu ama gerçek orada duruyordu. Gazze’de Hamas’ın üstyapısı ve altyapısı yok edilememişti, Filistin direnişi de kendisine bu süreç içerisinde meşru bir mücadele alanı açmıştı.

Dolayısıyla Netanyahu hükümeti hiç istemediği bir kendini sınırlandırma seçimine zorlanabilirdi, bunun tam aksi bir biçimde cesaretlendirilebilirdi de çünkü İran, pek çok ABD’li ismin tespit ettiği üzere en güçsüz, kırılgan dönemlerinden birini yaşamaktaydı. Bu kırılgan dönem İran’ı ya ABD ile anlaşmaya ya da nükleer silahlanma yolunda ilerlemeye itecekti. Öte yandan Suriye, ABD’nin de oradaki varlığı nedeniyle bizzat duhul olduğu bir geçiş dönemi yaşıyordu. Merkezi hükümetin, merkezin güçlü olduğu bir Suriye geleceğine yelken açması bölgesel ve uluslararası destek olmadan fazla maliyetli olacağından geçişi ve merkezileşmeyi destekleyen bölgesel aktörler diplomasi ve müzakereleri sonuna kadar zorluyorlardı. Burada tüm aktörleri motive eden bölgede işleyen bir dengenin kurulabileceği ve 7 Ekim sonrası keskin kutuplaşmanın bitebileceği umuduydu. Gazze’deki anlaşma, Lübnan’da itiş-kakışın görece durması, Suriye yeni yönetiminin kabul edildiği sahaların genişlemesi, İran’ın nükleer silah geliştirmek istemediğini ve müzakereler konusunda ılımlı olduğunu gösteren açıklamalar yapması umutları artırıyordu. Kısaca, Trump, Netanyahu ile görüşmeden önce bölgenin normalleşmesini İsrail’in güvenliğine verdiği desteği çekmeden destekleyecek bir jeopolitik atmosfere sahipti. Dahası Trump yönetimi, Gazze Anlaşması için baskı yapan en önemli taraf olduğu için Trump’ın kafasında bu tür bir normalleşmenin olduğu da varsayılıyordu.

Fakat Trump ve Trump yönetiminin ilerlediği yol bu olmadı. Bölge normalleşmeye bir adım yaklaşmış değil, tam tersi gelecek şiddetli fırtına beklenir halde. Trump, Netanyahu ile görüşmeden kısa bir süre önce İran’a yönelik maksimum baskı politikasına geri dönüldüğünü açıkladı. Sonra Netanyahu ile görüşmesi gerçekleşti ve ABD başkanı -gerekirse askeri gücün de kullanılabileceği- ABD’nin Gazze’nin kontrolünü ele alma planını açıkladı. En sonunda da pastanın kreması olarak Netanyahu hükümetine satışı yasak silahların satışının gerçekleştiği haberlerini okuduk. Bu haberler ABD’nin Uluslararası Ceza Mahkemesine yaptırım uygulama kararı ve ABD’nin dış yardım kuruluşunu........

© Yeni Birlik