menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kimliksiz toplum mu, toplumsuz kimlik mi?

8 1
13.01.2025

Küreselleşmenin yol açtığı yeni siyaset yapısından bahsettiğim geçen yazıdan sonra bu siyasetin arka planında yer alan toplumsal katmanları incelemek gerektiğinden bahsetmiştim. Küreselleşme süreci en çok millet olgusunu ve milli devlet kurumlarını etkilemekte, hem milli devletin hem de milletin zayıflamasına yol açmaktaydı. İlgilenenler için geçen yazının linki aşağıdadır: (https://www.gazetebirlik.com/kose-yazisi/194961/millicilik-mi-kureselcilik-mi-ii)

Küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan iki ana siyasi akım vardır: Popülist sağ siyaset ve kimliksiz liberal sol. Her ikisi de küreselleşmenin çocuğudur ve birbirinden beslenen zıt ikizlerdir. Yeni bir toplumsal konsensüs oluşmadığı müddetçe her iki siyasi anomalinin fanatik taraftarları arasında yıkıcı bir tartışmanın devam edeceği de aşikârdır. Bu bağlamda, ben, küreselleşmenin toplumlar içinde yol açtığı iki anormal gruptan söz edeceğim: Kimliksiz toplum ve toplumsuz kimlik. Her ikisi de birbirinden beslenen ve akl-ı selimden uzak anormal siyasi hareketlere kaynaklık etmektedirler. Ancak öncelikle toplum ve demokrasi kavramlarını tanımlayalım.

Toplum Tanımı: “Bir toplum sürekli sosyal etkileşime dahil olan bir grup birey veya aynı mekansal veya sosyal bölgeyi paylaşan, genellikle aynı siyasi otoriteye ve baskın kültürel beklentilere tabi olan büyük bir sosyal gruptur.” Burada “sürekli sosyal etkileşime dahil olan bireyler” ile anlatılan “birbirleriyle ortak norm, değer ve kurumlar ile sürekli ilişki içinde olan bireylerdir” denebilir. “Mekânsal bölge” ortak vatan, “sosyal bölge” ise ortak norm ve değerler anlamına gelir. Yani kabaca toplum ortak bir vatanda yaşayan, ortak tarih, kültür, norm ve değerlere sahip olan, birbirleriyle başta evlilik olmak üzere iç içe geçmiş ilişkilerle bağlanan, ortak bir devlet altında yaşayan toplumsal gruba verilen addır. Demokrasi Tanımı: “Yönetimin halkın çoğunluğunun oyuyla seçildiği, yazılı hukuk kurallarının egemen olduğu ve siyasi azınlıkların çoğunluğun siyasi gücüne karşı korunduğu yönetim biçimidir.” Bu tanımı hepimiz biliyoruz. Ancak demokrasinin toplumun varlığı ve esenliğine zarar vermeden çalışabilmesi için bir de siyasi grupların sınıfsal çıkar gruplarının temsilcisi olması gerekir. Yani belli bir üretim sisteminde üretime katkıda bulunan iktisadi sınıfların her birinin üretilen gelirden aldığı payı arttırmak için o grupların temsilcileri tarafından siyasi partiler kurulur. Demokratik yarış da bu partiler arasında olur. Eğer demokratik siyaset üretimden alınan paya göre değil de tüketim ve yaşam tarzı farklılıkları, etnik, dini ve mezhepsel farklara göre kurgulanırsa o ülkede demokrasi toplumun parçalanmasına ve milli kimliğin yıkılmasına yol açar.

Örneğin okyanus ötesindeki emperyalist gücün kurguladığı Orta Doğu’nun arabesk demokrasilerinden bir örnek verelim: Irak… Emperyalist güç Irak’ı işgal ederken “Irak’ın özgürleşmesinden........

© Yeni Birlik


Get it on Google Play