Geçmişten bugüne Cumhuriyet ve Demokrasi - I
Bu hafta Çarşamba Günü 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutladık. Cumhuriyetimizin 102’inci yılı bütün vatandaşlarımıza kutlu olsun. Atatürk’ün dediği gibi:
“Benim nâçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidâr kalacaktır!”
Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle yeni bir yazı dizisi yazmak istedim. Üç yazıdan oluşmasını planladım. İlki bu yazı: Cumhuriyet ve Demokrasi kavramlarının tarihte ve bugün ne anlam içerdiklerini anlatmak istedim. İkinci yazıda Türkiye Cumhuriyeti’nin 102 yıllık tarihinde Cumhuriyet ve Demokrasi kavramlarının birbirine muhalif ve çatışan kavramlar olduğu gibi çarpık bir algının nasıl oluştuğunu, toplumda bu kavramlar etrafındaki tartışmaları yönlendiren temel saiklerin neler olduğunu anlatacağım. Son yazı ise, gelişen teknoloji ve değişen çağda Cumhuriyet ve Demokrasi’nin nasıl daha etkin ve birbirini tamamlar şekilde yaşatılabileceğini tartışacağım. Şimdiden iyi okumalar!
GİRİŞ – CUMHURİYET Mİ, DEMOKRASİ Mİ?
Tarih boyunca “Cumhuriyet mi, demokrasi mi?” sorusu, yalnızca bir yönetim biçimi tartışması değil, aynı zamanda insanın iktidarla ilişkisini sorgulamanın bir yolu olmuştur. İkisinin de hedefi birdir: Tiranlık ve oligarşiye karşı yurttaşın onurunu korumak. Ancak kökenleri ve yöntemleri farklıdır. Demokrasi, halkın doğrudan katılımını öne çıkaran Atina’nın “agora” geleneğinden, cumhuriyet ise iktidarın paylaşıldığı, denge ve erdem üzerine kurulu Roma’nın “res publica” anlayışından doğmuştur.
Modern çağda bu iki kavram, farklı coğrafyalarda birbirini tamamlayarak yeniden biçimlendi. Amerikan devriminde sadece sömürgeci İngiltere’ye ve onun mutlak krallık yönetimine (yani tek adam tiranlığına) karşı değil aynı zamanda “çoğunluğun tiranlığına” da karşı kurumsal denge fikri ön plandayken, Fransız devriminde halk egemenliği “vatandaşların kanun önünde eşitliği” idealiyle birleşti. Böylece cumhuriyet, kurumsal düzenin ve kamu yararının, demokrasi ise halk iradesi ve özgürlüğün simgesi haline geldi.
Bugün hâlâ bu iki kavram, çağdaş toplumların ruhunu şekillendiren iki kardeş gibi, zaman zaman çatışarak ama çoğu zaman birbirini tamamlayarak varlığını sürdürüyor. Aslında sorulması gereken artık “Cumhuriyet mi, demokrasi mi?” değil, “Cumhuriyeti nasıl demokratikleştiririz?” sorusudur.
ATİNA DEMOKRASİSİ – HALKIN DOĞRUDAN İKTİDARI
Demokrasinin beşiği olarak anılan Atina, M.Ö. 5. yüzyılda siyasal düşünce tarihine benzersiz bir deneyim kazandırdı: Halkın kendi kendini yönetmesi. “Demos” (halk) ve “kratos” (iktidar) sözcüklerinin birleşiminden doğan bu kavram, iktidarı soylulardan alıp yurttaşlara devretti. Ancak burada “halk” kavramı bugünkü anlamıyla kapsayıcı değildi; yalnızca erkek, özgür ve Atinalı yurttaşlar oy kullanabiliyor, kadınlar, köleler ve yabancılar........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d