Caz sadece dinlenmez, okunur da: Harbiye'de iki trompet arasında 37 yıl
Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu, İstanbul’un belleğinde sadece konserlerin değil, sesin, sessizliğin ve zamanın sahnesidir.
Bu sahnede 1988 yılında İKSV'nin 16. Uluslararası İstanbul Festivali'nde cazın efsanesi Miles Davis’i; Robert Irving, Rudy Bird, Kenny Garret, Darryl Jones, Ricky Welmann ve Foley'den oluşan grubuyla dinlemiştim.
Davis’in trompetinden çıkan her nota, Amerika’nın acılarını, yalnızlığını ve direncini taşıyordu. O gece, cazın yalnızca müzik değil, aynı zamanda bir varoluş biçimi olduğunu öğrenmiştik.
Aradan 37 yıl geçti.
Aynı sahnede, bu kez Piu Entertainment'ın organizasyonuyla İbrahim Maalouf vardı: Trompetiyle Doğu’nun iç sesini Batı’ya fısıldayan, köklerinden kopmuş ama yeni bir toprakta yeniden filizlenmeyi seçmiş bir müzisyen. Yanında, Lübnanlı şarkıcı ve oyuncu eşi Hiba Tawaji… Ve arkalarında geniş bir senfonik orkestra…
Sahne, yine doluydu. Ama bu kez notalar geçmişten değil, aşktan, göçten, kimlikten ve yitirilmiş çocukluklardan geliyordu.
AŞKIN GÖÇÜN VE MÜZİKAL KİMLİĞİN GECESİ
Maalouf, dinleyiciyi Türkçe selamladı: “Size bir aşk gecesi sunmak için geldik.”
Gerçekten de öyleydi. Toulouse’dan True Sorry’ye, Je T'aime Et Je T'aimerai’dan Aramam'a uzanan repertuvar, bir tür müzikal aşk........
© Yeni Birlik
