İmansızlık ve ahlâksızlık, Kur’ân ile durdurulur…
Dünya hastalanınca, misafiri insan da hasta… Ve merkeze oturtulmuş insan ile alakadar herşey hasta… Marazlı asır ve marazlı zaman… En büyük maraz nedir, diye sorulsa… Elbette iki hayatımızı da mahveden imansızlık ve neticesi olan ahlâksızlık, diyeceğiz.
Gençliğimizde, hastalara teker teker muhatap olunurdu. Hekim de, mürşid de… Bediüzzaman, ferdin tekbaşına farklı bir dünya olduğunu, eserlerinde isbat ediyor. Önce çekirdek, sonra ağaç ve ardından da meyveyi dillendiriyor, Nurlarda… Gençliğimizde, iman hakikatlerine muhtaç birisini gördük mü, uyku girmezdi, gözlerimize… Gece-gündüz o muhtacı taakip ederdik. Yolda, çayhanede, okulda veya işyerinde… İmana muhtaç bir gönül bulma sevdasıyla, Türkiye’yi baştan başa otobüsle dolaşan kahramanlarımız vardı. Yolculuk, insanı alışkanlıklarından soyutlayınca, kişi gurbeti azıcık içinde hisseder. Ve ülfetin kapattığı birçok güzel kapı yollarda açılırdı, nurlara… Bazıları bu Nur sevdalılarına deli nazarıyla bakarlardı… Kim deli- kim akıllı, Allah bilir.
Sonra, zamanın Kur’ân güneşinin önüne, ahirzaman dinsizlerince ihtilâller, iğfaller, bid’atlar ve korkutmalarla renkli perdeler gerildi ve manzaralar değişti. Bir hipnoz dünyası, bir hayâl âlemi veya fildişi kulelerle dolu coğrafyalarla karşılaştığımızı, sonradan anladık… Rüya ile yakaza arasında… Kulağımıza; özgüvenden, üstünşahsiyetimizden, kabiliyetlerimizden, hadiselere hâkimiyetimizden ve çevremizin; imtihanlarını vermiş dostlarımızla sarılı olduğunu........
© Yeni Asya
