Yapay zekâ, fıtrî zekânın yerini alabilir mi?
Doğduğu anda beraberinde getirdiği bir emanet de vardır: Fıtrî zekâ. Bu zekâ, öğrenilerek değil, verilerek gelir. İnsan, henüz hiçbir şey bilmezken bile içinde doğruluğu, güzelliği, adaleti, sevgiyi sezebilecek bir kabiliyete sahiptir. İşte bu, onun fıtrî zekâsıdır; yaratılışına yerleştirilen saf ve tertemiz bir nur.
Öte yandan, çağımızın en büyük teknolojik gelişmelerinden biri olan yapay zekâ, insan aklının mahsulüdür. Milyarlarca veri, karmaşık algoritmalar ve sonsuz işlem gücüyle çalışan bu sistemler, dışarıdan bakıldığında neredeyse insan gibi düşünüyormuş izlenimi verir. Fakat gerçek şudur: Yapay zekâ sadece veriyi işler; ruhu yoktur, sezgisi yoktur, merhameti yoktur. Bir çocuğun gözlerindeki masumiyeti anlayamaz, bir annenin duasındaki sıcaklığı hissedemez, bir dostun omuz verdiği anın derinliğini kavrayamaz.
İnsan, sadece bilgiyle değil; duyguyla, sezgiyle, ilhamla yol alır. Hayatın özüne nüfuz eden bu........
© Yeni Asya
