menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şehirden uzak, manaya yakın: Barla

10 0
15.06.2025

Ne sözler tesellî eder, ne de manzaralar huzur verir. İşte böyle bir hâlette, gönül derin bir sükûnet ister: Sessiz, lâtif, mânâlı bir mekân… Ve işte Barla, tam bu noktada zuhur eder; şehirlerden uzak, manaya yakın, kelâmın sükûta erdiği, kalbin dile geldiği, ruhun teneffüs ettiği bir belde olarak…

Seneler öncesinde ailece, bir heyecanla katran ağacının bulunduğu tepe noktasına ulaşmıştık.

Bir yanda “Barla Gölü,” diğer yanda göz alabildiğine uzanan “ova”… Başını çevir, zirve noktasında “Gelincik Dağı...” Hayretler içerisinde kalarak, gayr-i ihtiyari, içimde bir his belirdi: Üstadımız buraya sürgünle değil, adeta kendi arzusuyla gelmiş. Barla Yaylası'nı mana âleminde keşfetmiş, İlahî bir sevkle katran ağacının altına oturmuş.

Yıldızlarla hemhal olmuş, insanlardan çekilip Kur’ân’dan ilhamla Risale-i Nur’un tefekkürünü işte buralarda arzulamış ve bu niyet kabul görmüş...

Altıncı Ricâ’daki bahisle, gurbetler iç içe geçmişti…

Hazin bir sadâ eşliğinde, ıssız ve sessiz görünen dağlarda; kalbe rikkat veren bir yalnızlıkla, yıldızları konuşturup:

Dinle de yıldızları şu hutbe-i şirinine Name-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş. Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:

“Bir Kadîr-i Zülcelâl'in haşmet-i sultanına, Birer bürhan-ı nur-efşanız vücud‑u Sâni'a”........

© Yeni Asya