menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İslâm Orijinal Bir Dindir

9 1
03.02.2025

Dünya tek bir ülke gibidir ve her insan onun vatandaşıdır diyen Bahaîlik, dinlerin birbirleriyle mücadelesinin bitmesi ve insanlığın tek bir din altında buluşması gerektiğini, böylelikle tüm dünyada sulhun tesis edilebileceğini savunmaktadır. Bu ‘barışçıl’ içerikle Bahaîlik başta semavî dinler olmak üzere tüm inançları tehdit etmektedir, zira, Bahaîliğe göre dinler insanlığa acıdan başka bir şey getirmemişler ve zaten orijinallikleri de kalmamıştır.

Bahaî tarzı yaklaşım, pek çok şekilde kendini göstermektedir. Meselâ, temelde İslâmiyet’in orijinal bir din olmadığı iddiası bunlardan biridir. Buna göre İslâmiyet, sanki, açık kaynak kodlu bir proje olarak ekleme ve geliştirme yoluyla bir “versiyon/sürüm yükseltme”ye uğramıştır ve uğramaya devam etmektedir; dolayısıyla, orijinalliğini kaybetmiştir demeye getirilmektedir. Başından beri İslâmiyet’e sayısız farklı türde suikast girişimi olmuştur; Bahaî tarzı eleştiriler de bunlardandır.

İLÂHİYATÇILAR DA FARKINDA DEĞİLLER

Esasında Bahaîliğe kayan fikirler oldukça yaygın şekilde kullanılmaktadır. Müslüman İlahiyatçılarının, sosyologların, siyasîlerin birtakım söylemlerinin buna hizmet ettiği/edeceği akla gelmeyebilir. Özde olsun sözde olsun iyi niyet altında söylenen birçok sözden, meselâ, İslâmiyet’in Paganizm’den tutun Zerdüştlük’e, antik Stoacılık’tan günümüz bireysel gelişim felsefelerine kadar pek çok yaklaşımdan hem beslendiği, onlardan ders aldığı, hem de kendisinden sonra gelen inançlarla benzeşmekten, birleşmekten kaçınmadığı; dolayısıyla İslâmiyet’in sadece Müslümanlara has bir din olmadığının söylenmesi, İslâmiyet’i, dinin bir tür evrimsel sürecinin bir aşaması olduğunu düşünenlerin zihinlerinde ortaya çıkmaktadır. İddiaya göre İslâmiyet kendinden önceki hak-batıl, küçük-büyük ne varsa, batıl olanlarla birlikte içinde bir dane-i hakikat olan tüm inançları özümsemiş, onlardaki iyiyi almıştır. Kendisinden sonra da din olgusu gelişmeye devam etmiş, ancak İslâm dini ‘söylemsel’ kapasitesini yitirmiştir. Din, ‘söylemsel’ kapasitesini yitirirken vahye değil akla dayalı Hümanist Felsefe (İnsanlık Dini) ortaya çıkmıştır. Güya İslâm öyle bir zirve noktası olmuş ki, din denilen şey onunla “evrim”ini tamamlamış; o artık gelişmiş formları olan kendisinden sonra gelen Hümanizm, Aydınlanma Felsefesi, Pozitivizm gibi felsefelerin içinde yaşamaya mahkum kalacaktır.

Bahaî tarzın bir başka yorumu ise İslâmiyet’in bir tür radikalizasyon ile insanlığın tüm iman ihtiyaçlarını, putlarıyla ve tanrılarıyla tüm inançları “aşkın/müteal” bir “tanrı” fikrinde birleştirdiği; bu birleştirmenin de İslâm için bir eksiklik değil, hatta İslâm’ın bir esprisi olduğunu ifade etmektedir.

İSLÂMİYET TÜM PEYGAMBERLERE VAHYEDİLEN DİNİN ADIDIR

Bilenler bilir ki, Hz. Adem’den (as) Hz. Muhammed’e (asm) değin tüm peygamberlere vahyedilen dinin adıdır “İslâmiyet”. İman esaslarının değişmeyen çarkında insanoğlunu tekâmül çarkından (evrim değil!) geçiren Rab, şeriatlarını kısmen tecdid ettiği İslâm’ı Kur’ân ile........

© Yeni Asya