Lâkayt kalmanın neticesi
Bu davranış biçimi gereksiz, lüzumsuz, malayanî şeylere karşı ise, doğru bir davranıştır ve neticesi hayırlıdır. Zira, dünyada çok şey var ki “alâka-i kalbe değmez”ler. Dolayısıyla, alâkaya değmez şeylere karşı lakayt kalmak bir kusur, bir noksanlık değildir. Aksine, insanî meziyetlerin gelişmesine imkân, fırsat ve zaman kazandırır.
Bu yazıda asıl dikkat çekmek istediğimiz lâkaytlık, hayırlı, faydalı, lüzumlu şeylere karşı alâkasız ve bigâne kalmanın doğurduğu sakıncalardır. Şimdi bu nokta üzerinde biraz durmaya çalışalım.
«
Ulvî bir hakikate karşı lâkayt kalan, onun güzel ve faydalı tarafından mahrum kalır. Misâl: Risâle-i Nur gibi Kur'ân’ın malı olan ulvî-kudsî bir hakikate karşı kayıtsız kalan kimse, ondaki manevî nurlardan, feyizlerden haliyle mahrum kalır. Hatta öyle ki, Nur Risalelerini “tenkit niyeti”yle dahi olsa eline alan, okuyan, inceleyen bir kimse, zamanla bu eserlere müşteri olabilir, talebe dahi olması mümkün. Ama, hiç ilgilenmeyen, okumayan, araştırmaya tenezzül etmeyen kimseler, fikren ve itikaden muhalif olmasa bile, o Nurlara müşteri........
© Yeni Asya
