Verimsiz zekâlar
Bir milleti geri bıraktırarak mezkûr sebeplerin haricinde daha dehşetli bir sebebi ise Üstad şöyle ifade ediyor: “Ben zannederim ki, bu milletin perişaniyetine, fazla cehaletten ziyade, nur-u kalb ile müterafık olmayan [bağdaşmayan] fazla zekâvet-i betrâ [verimsiz zekâ] tesir etmiştir. Bence en müthiş maraz asabîliktir. Zira her şeyi haddinden geçirmekle aksülâmel yaptırır.”2
İnsanın sayısız kabiliyetlerinden hassalarından bir tanesi de zekâsıdır. Her şeyin hayra ve şerre bakan iki veçhesi olduğu gibi zekânın da iki veçhesi vardır. Hayırda yani istikamette istimâl edildiği takdirde marifet ve hikmete açılan pencerelerin keşfedici bir gözü olur. Şayet şerde yani nefsinin benliği hesabına istimâl edildiği takdirde ise bir milletin perişaniyetine vesile olabilecek derecede tedenniyata vasıta olabiliyor. Çünkü “İnsanın şerire ve iştihalı bir nefsi bulunduğundan, pek mühim terakkiyat ve tedenniyata mazhardır. Hem insan, amelinde nefsi için bir haz ve zâtı için bir hisse arar.”3
Mezkûr ifadeler muvâhecesinde bu milleti geri bıraktırarak perişan hâle getiren cehalet, zaruret ve ihtilaftan daha ziyâde kalbin nurundan hissesini almamış ‘verimsiz zekâlar’ın sebep olduğu anlaşılıyor. Yani kalbteki nura arkadaşlık etmeyen, menfî tarzda kullanılan, haddi aşarak aşırıya kaçıp zarar veren verimsiz zekâlar.
Akıl ile zekâyı karıştırmamak gerekiyor. Zira akıl ile zekâ farklı şeylerdir.........
© Yeni Asya
