Bir Hacı Teyze geçti bu diyardan
Zaten her salâ sesinde aynı duyguyu yaşardı. Dünyanın bir oyalanma yeri olduğunu, ölümün ise çıplak gerçek, bir hakikat olduğunu düşünürdü. Üstad’ın sözü de zaten hep zihninde yankılanırdı. “Kabrin ön ciheti azab, arka ciheti ise rahmettir!”
İçi huzursuz olmuştu. İşini bırakıp balkona çıktı. Pencereyi açtığında salâ bitmiş, “mahallemiz sakinlerinden” anonsunda Hacı teyzenin ismi zikredilince birden içinden bir şey kopmuştu.
Hacı teyzenin vefat haberiyle eski günlere gitti. Mazideki eskimeyen günlere... Daha çocuk yaştaydı onu tanıdığında. Kur’ân okunan bir mecliste, sessizce ağlayan biri dikkatini çekmişti çocuğun. Onu çok sevmiş, bir daha ayrılamamıştı kendisinden. Onu tanımakla hayatında bir daha kapanmayacak olan bambaşka bir sayfa açılmıştı.
Hacı teyze bir irşad eriydi. Hz. Aişe (ra) validemizi örnek almış bir hanımdı. Muhitinde, etrafına ışık saçıp aydınlatan fener misali, çok hayırlara vesile olmuş, birçok gönüle dokunmuşluğu vardı.
Risale-i Nur menbaından kana kana âb-ı hayat içmiş, etrafına da sakilik yapan bir feyiz pınarıydı âdeta. Hakikat tezgâhında ilmek ilmek gönül dokumuş, elvan elvan iç dünyasını bezemiş, hece hece düğümleri çözmüş, akabinde de ruh dünyasını inşa etmişti. Çocuk yaşta ailesinden gelen tasavvufî anlayışla da kalp toprağı yumuşamış, zikrullahın feyzi ile dilinden dua, gözünden yaş eksik olmayan bir Hak dostuydu.
Nerede........
© Yeni Asya
