Resmî ideolojinin ulus devlet kurma çabası ayrışmayı körükledi
ARAŞTIRMA-İNCELEME: TERÖRE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI - İÇ VE DIŞ UNSURLARIN ZORLAMASI - 3
Dr. Ömer Ergün - Dicle Üniversitesi
TAKRİR-İ SÜKUN KANUNU İLE KARDEŞLİK YARA ALDI
Türkiye Cumhuriyeti 23 Nisan 1923 yılında kuruldu. Devletin kurulduğu tarihten itibaren, bu topraklarda doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine özellikle de güneydoğusunda Kürtler vardı ve yaşamaktaydı. Yeni kurulan Cumhuriyet, uluslararası konjonktürün de zorlamasıyla, özellikle Fransız devriminden etkilenerek, her ırkın devletinin olması gerektiği anlayışıyla, baskın bir dominant ırkın bulunduğu, bunun dışında kalan ve ülke topraklarında yaşayan diğer sayı olarak az olan etnik grupların, azınlık olarak ifade edildiği, ulus devlet anlayışıyla kurulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Anadolu’da Türkler çoğunlukta, yoğun olarak doğu bölgelerinde yaşayan Kürtler ise azınlıkta idi. Ancak buna rağmen, Kürtler azınlık olarak kabul edilmemiş, belki daha kötüsü gerçekleşmiş, varlıkları inkâr edilmiştir. Bu anlamda, ulus devlet anlayışının bir sonucu olarak, Kürtler üzerinde uygulanan dinî ve etnik baskılar sonucu olarak, 1924-1938 yılları arasında Kürt bölgelerindeki aşiretler tarafından 20 büyük ayaklanma vuku bulmuştur. Bu dönemde homojen bir ulus oluşturma gayretinde olan resmî ideoloji, Türk-Kürt ayrımının keskinleşmesi için bilerek ve isteyerek fâhiş hatalar yaptığı görülmektedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki dış tahrikler ve karşı devrim endişesine karşı oluşan korunma refleksi, Türk-Kürt ilişkisinin bozulmasında belirleyici etken olmuştur. 3 Mart 1925 tarihinde kabul edilen Takrir-i Sükûn Kanunu ile Diyarbakır ve Ankara’da kurulan İstiklal Mahkemeleri’nin yargılayıp mahkûm ettiği insanlar, bölgede tanınmış olan ve “irticaî faaliyette bulunmak”la suçlanan çok sayıdaki aşiret lideri idi ve bu davalar yüzlerce insanın idamı ile sonuçlanmıştır.
ANADİL YASAĞI TEK PARTİ DEVRİNİN ÜRÜNÜ
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra devletin idaresine hâkim olan ulus-devlet anlayışı, Kürtlerle ilgili tüm tarihî ve sosyolojik araştırmaları önlemiş; ölü dillerin öğretilmesi için filoloji bölümleri açtıran bu zihniyet, yaşayan bir dil olan ve binlerce insan tarafından konuşulan Kürtçenin ve lehçelerinin öğretilmesini yasaklamıştır.
Bu anlayış, çok partili dönemde de devam etmiş ve 1980’lerin başına kadar “Kürdüm” demek yasaklanmış, Kürtçe diye bir dilin varlığı inkâr edilmiş, yokluğa mahkûm edilmiştir. Kürtçe Türkçenin bir lehçesi sayılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması ile onun mirası üzerine kurulmuş bir devlettir. Osmanlı İmparatorluğu, saltanatla yönetilen ve halifeliği temsil eden bir devlet yapısına sahipti. Dünya üzerindeki Müslümanların bağlı olduğu ve onları temsil eden halifelik Yavuz Sultan Selim ile birlikte Osmanlılara geçmişti. Bu özelliklere sahip bir imparatorluğun mirasçısı olarak ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti, Fransız ihtilalinden sonra, sâri bir hastalık gibi bütün dünyaya yayılan, her ırkın bağımsızlığını savunan, devlet anlayışı olarak ulus devlet yapılanmasını kabul eden bir anlayışın etkisiyle dizayn edilmiştir.
Genel olarak ulus devlet, “ulusunu oluşturmuş devlet” şeklinde ifade edilmektedir. Ulus devlet, vatandaşlıkla etnik yapının veya kültürün örtüştüğü devlet biçimidir. Burada ulus ya etnik bakımdan aynı etnik gruptan oluşacaktır veya toplum asimilasyon (kültürel eritme) yoluyla türdeş........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon