menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Doğu” meselesi katı devletçiliğin sonucudur

7 11
monday

ARAŞTIRMA-İNCELEME: TERÖRE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI - İÇ VE DIŞ UNSURLARIN ZORLAMASI - 1
Dr. Ömer Ergün - Dicle Üniversitesi

GENEL OLARAK

Konuya başlamadan önce bir hususu özellikle belirtmek istiyorum; ülkemizde temel hak ve hürriyetlerin yeterince tanınmamasından ve yeterince yaşanamamasından kaynaklanan, dozu zaman zaman artan ve azalan oranlarda tüm vatandaşların, özelde de daha ağır bir şekilde, Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan halkın, temel hak ve hürriyetler ile ilgili “insan hakları” problemi vardır. Teoride ve anayasada ifade edilen, temel hak ve hürriyetlerin topluma tanınmasında, bunların kullanılmasında ve yaşanmasında, pratikte ve uygulamada birçok problem söz konusudur.

Temel hak ve hürriyetleri dünyada kabul görmüş bir anlayışla üç ana başlık altında toplamak mümkündür; kişinin hak ve hürriyetleri, sosyal ve ekonomik haklar, siyasî haklar.

Her anayasada olduğu gibi, darbe anayasası olan 1982 Anayasa’sında da eksiklikleri olmakla birlikte temel hak ve hürriyetler düzenlenmiştir. Ancak, doktrinde ifade edildiği gibi, temel hak ve hürriyetlerin gerek anayasada düzenleniş biçimi (hürriyetleri kısıtlayıcı bir anlayışla yazılmıştır), gerekse de bunların uygulanmasında, yaşanmasında birçok problem olmaktadır.

Genelde Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan tüm vatandaşlarımızın, özel de bölgede yaşayan vatandaşlarımız açısından, hayat hakkı, kişi dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı, kişi hürriyeti ve özellikle güvenliği, konut dokunulmazlığı, yerleşme ve seyahat hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve kanaat hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, özellikle basın ve yayın hürriyeti, toplantı hak ve hürriyeti, mülkiyet hakkı gibi temel haklardan, yıllarca düşük dozda yararlanmışlardır.

Yine sosyal, siyasî, kültürel hak ve hürriyetlerin, eğitim ve öğretim hakkı (özellikle ana dilde eğitim), sağlık, çevre ve konut hakkı, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması, sanatın ve sanatçının korunması, seçme ve seçilme, siyasî faaliyetlerde bulunma gibi hakların lütuf olarak “Şunu da alın ve susun” anlayışı ile insanların canlarından bezdirilerek tanınması veya geç tanınmasından kaynaklanan, katı bir devletçi anlayışın ürünü olarak gelişen bir “Kürt meselesi” vardır.

Bu meseleyi Türkiye’de devletin yönetim biçimiyle ilgili olarak, yani rejim probleminden ayrı olarak düşünemeyiz, problemin tespit edilmesi de Türkiye’deki problemli yapıdan ayrılarak belirlenemez. Türkiye’de “devletin yönetimi” anlamındaki rejim problemi çözülürse, yani denetlenebilir, şeffaf, katılımcı, vatandaş odaklı, yanlış yaptığında hesap sorulabilen, bir demokratik cumhuriyet rejimini tesis edebilirsek, ona bağlı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Kürt meselesi de sona erecektir.

TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ Mİ, “KÜRT MESELESİNİN” ÇÖZÜMÜ MÜ?

Günümüze gelecek olursak;

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kürtler ile ilgili yeni bir açılım projesi olup olmadığı konusu, son zamanlarda kamuoyunda tartışılan bir konu.........

© Yeni Asya