Cemaatler ve itibar suikastçileri
Ama dinî cemaatler bu dindar milletin gözünden hiçbir zaman düşmedi. Dileyen yakınlaştı, beğenmeyen uzak durdu. Ama bu yapılar daima meşru kaldı, vicdanî hukukun içinde görüldü.
TCK 163 1991’de neredeyse konsensüsle yürürlükten kaldırıldıktan sonra cemaatlerin meşruiyeti legalite ile de desteklendi.
Bunun üzerine, o eski günlere dönmenin ve cemaatleri kanunla yasaklayıp cezalandırmaya çalışmanın “neredeyse imkânsız” olduğunu gören Zındıka Komiteleri plan değiştirdi.
Yeni plan, itibar suikastları ile cemaatleri gözden düşürmekti.
Zira biliyorlardı ki “gözden düşen gönülden de düşer”.
Bunun için en iyi vasıtalardan biri iktidar kavgaları idi.
***
2001 ve sonrasında kol kola sokulup “aynı yollarda beraber yürütülen” “Siyasal İslâmcı”larla “Bürokratik İslâmcı”lar önce ETÖ kısaltmasını birlikte kullandı, ama gün geldi o kısaltmaya harf eklendi ve bir zamanların “devlet nezdinde en makbul cemaat”i bir terör örgütü olarak karşımıza çıkarıldı. Aklı başında herkes sonraki eklenecek harfi merak eder oldu.
Herkes biliyordu ve şimdi de biliyor ki biat etseydi ya da biatını mutlak sürdürseydi, sarı öküz ölmeyecek ve ortaklık bozulmayacaktı. O “Hoca” en makbul sivil hoca olarak kalmaya devam edecekti.
“Kabahatin büyüğü kimde” gibi sorular sadece alıcı olana ders verir.
“Dindarların iktidarı”na biat etmeyi reddeden dindara kulp takıp itibarını söndürmek için bahane arayan bulur.
Bu yüzden, zaten bilinen “devleti ele geçirme ve kılcallara sızma” arzusu, gün geldi o ilk operasyonda araç olarak kullanıldı.
........© Yeni Asya
