Takkeyi önümüze koyma zamanı
Anlaşıldı; Siyonaziler, dünyayı ateşe atmaktan çekinmeyecek kadar çıldırmış. Şımarmış ve azmış da diyebilirsiniz.
Geride kalan 4 günlük vahşetin bilançosu, İran bakımından oldukça ağır. İsrail için de hiçbir şey güllük gülistanlık değil.
Her iki ülkenin karşılıklı hava unsurlarıyla sürdürdüğü saldırılar, her an yeni ve ağır sonuçları ortaya koyuyor.
Gelişmelerin peşinden yetişmek mümkün olmasa bile, kısa bir durum tespiti yapabiliriz:
İsrail, dünya kamuoyuna yapılan propagandalardaki kadar güçlü ve korunaklı bir ülke değilmiş. Arkasındaki ABD ve Avrupa ülkeleri desteği olmasa, şu anki kuduz köpek rollerini oynaması pek mümkün olmayacak. Yere göğe sığdıramadıkları ‘Demir Kubbe’ hava savunma sisteminin de aslında kocaman bir fiyasko olduğu anlaşıldı.
İran’ın ‘varsayılan’ gücünün de, kendi abartıları kadar büyük olmasa da hafife alınamayacak bir düzeyde olduğu da görülüyor. Aradaki uzun mesafeye rağmen, elindeki füzelerle İsrail’in Tel Aviv ve Hayfa başta olmak üzere, birçok kentini balistik füzelerle vurmayı başardı.
SAVAŞ SUÇU VE GAFLET
Savaşın ‘meşru’ kabul edilebilecek hamleleri, bir yere kadar anlaşılabilir olsa da, İsrail’in, İran’ın komuta kademesi ve bilim insanlarına karşı düzenlediği suikastlar, hiçbir şekilde savaş hukukuyla tevil edilemez.
İsrail’in bu noktada yaptığı saldırılar tam olarak birer cinayettir. Mesele bu bağlamda ağır bir savaş suçudur.
Burada vahim olan en önemli husus, İran’ın, yaşanan bunca gerilim ve taktik hamlelere rağmen, İsrail’in bu ağır cinayetleri karşısındaki gafletidir. Anlaşılıyor ki, Mossad ajanları, İran’ın ciğerlerine kadar nüfuz etmiş. Genelkurmay Başkanı ve Devrim Muhafızları Komutanı gibi, korumada birinci sırada olan/olması gereken çok önemli kişilerin, hem de bir gecede nokta suikastlarla öldürülmesi, yaşanan gafletin derinliğini göstermektedir.
Maalesef İran, İsrail’in casusluk çalışmaları karşısında tam anlamıyla uyumuştur. Gelinen noktada, Dini Lider Ali Hamaney ve Cumhurbaşkanı Mesud........© Yeni Ankara
