menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Seçim yapmak

7 0
previous day

Seçim, yalnızca oy kullanma işlemi değildir. Sandık, yönetenlerle yönetilenler arasındaki en temel sözleşmedir: “Ben sana oy veriyorum, sen de bana hesap vereceksin.” Ama Türkiye’de giderek farklı bir tablo ortaya çıkıyor: Sandık var, ama hesap yok.

Belediye başkanlarının transfer hikâyeleri bunun en çarpıcı örneği. Önce haklarında türlü yolsuzluk söylentileri dolaşıyor, dosyalar hazırlanıyor, iddialar büyüyor ama nedense yargıya tam olarak yansımıyor. Ardından aynı isimlerin, iktidar partisinin rozetini taktığını görüyoruz. Kulislerde konuşulan senaryo hep aynı: “Gel bizden ol, dosyan kapanır, projelerin açılır.” Böylece halkın sandıkta verdiği oy, kulis mutabakatlarının gölgesinde hükümsüzleşiyor.

İktidar, kendi belediye başkanları için de farklı bir mekanizma işletiyor: “istifa ile aklanma.” Adı şaibeye karışan bir başkan, istifaya zorlanıyor. Dosyaların önü kapanıyor, kamuoyuna da bu bir “temizlik” gibi sunuluyor. Oysa ortada gerçek bir hesap verme yok; sadece istifayla üstü örtülmüş bir aklanma süreci var.

Bu tabloyu sadece iktidar değil, muhalefet de yaşıyor. CHP’deki kurultay iptal davaları bunun en güncel örneği. Sandık kuruluyor, oylar veriliyor, sonuç çıkıyor. Ama ardından gelen hukuki manevralar, seçimin hükmünü tartışmaya açıyor. Böylece seçmen, “Benim oyum gerçekten sonuç doğuruyor mu?” sorusunu sormaya başlıyor.

Burada elbette bugün yaşanan ve ağırlıkla belediyeler üzerinden hareket eden süreçler, son genel seçimlerde yapılmış olan büyük hataların da hala meclis çatısı altında yaşanan........

© Yeni Ankara