menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ne önerirsiniz Sayın Barrack?

6 0
07.12.2025

Son iki gün içinde ABD Başkanı’nın peş peşe yaptığı açıklamalarda, biri “modası geçmiş ve işlevsiz” diye nitelenen ulus-devlet modeli ile diğeri “sorun üretmekten başka işe yaramayan” ademi merkeziyetçi yapı, bir tür siyasal deneme tahtasına dönüştürüldü. Bu iki zıt gibi görünen modelin de kısa süre içinde aynı sepete konarak “işe yaramaz” ilan edilmesi, sadece küresel politika tartışmalarında değil, özellikle Ortadoğu bağlamında çok daha ciddi bir entelektüel ve tarihsel sorgulamayı gerektiriyor.

Zira burada asıl mesele, hangi modelin daha “verimli” ya da “çağa uygun” olduğu değil; kimin, kimin adına, hangi coğrafyaya, hangi tarihsel ve toplumsal dokudan kopuk biçimde yeni bir siyasal kıyafet dikmeye kalktığıdır. Daha açık soralım: Bize neden yeni bir kıyafet öneriyorsunuz?

Ulus-devlet, bugün kimi çevrelerce “aşılması gereken bir arkaik yapı” olarak sunulsa da, Anderson’ın işaret ettiği üzere, bu form sadece bir yönetim modeli değil, aynı zamanda “hayali cemaat” içinde inşa edilen güçlü bir aidiyet ve toplumsal dayanışma biçimidir. Weber’in otorite ve meşruiyet tartışmalarından Gellner’in milliyetçilik-modernleşme ilişkisine kadar uzanan geniş akademik literatür, ulus-devleti salt bir bürokratik yapı değil, modern toplumsal düzenin kurucu taşı olarak tanımlar. Türkiye örneğinde ise bu model, sadece siyasî egemenliğin değil, aynı zamanda parçalanmış bir imparatorluk bakiyesinden modern bir yurttaşlık bilincine geçişin de temel zeminidir.

Peki, sorun gerçekten ulus-devlet midir? Yoksa mesele, bazı devletlerin bu modeli kötü kullanması, adaletsiz yönetimlerin, otoriter reflekslerin ya da küresel güç dengeleriyle kurulan sorunlu ilişkilerin, bilerek ya da bilmeyerek “ulus-devlet fikrinin kendisine” fatura edilmesi midir?

Bu noktada Türkiye’ye dönüp bakmak........

© Yeni Ankara