Hep değişiyor, hep aynı kalıyor
İktidarın 23 yıllık siyaset tarzını anlamak için çok karmaşık analizlere gerek yok. Kendi kurduğu “siyaset-üstü” temaları, bir tür ahlaki anlatıya dönüştürerek oyunun kurallarını sürekli değiştirir. Bu anlatılar öyle yerleştirilir ki, kimse açıkça karşı çıkamaz. Karşı çıkan da doğrudan etik, milli veya dini açıdan sorgulanır.
Bu siyasetin temel kuralı şu: Ya tam destek verirsin ya da düşmansındır. Bu bir dil hegemonyasıdır, o dili üretir, muhalefet de ona itiraz eder. Lakin bu itirazların dilini de üreten aslında genel olarak iktidardır. Eğer katılmak niyetinde olan varsa o da aynı dille katılır.
İktidarın siyaset yapma biçimi çelişkilerin dönemselliği üzerinden eleştirmeyi baştan kabul etmiştir. O dönemselliği farklı dönemlerde farklı kavramlar üzerinden yürütebilmek, bir “yüksek ahlak” inancı oluşturularak inşa edilebilirdi ancak. Bu kurgunun karşı tarafında kalmak her zaman bir ahlaki zafiyet ölçüsü hatta ihanet parametresi gibi lanse edildi. Zaman bu konuda iktidarın ikinci en büyük yardımcısı oldu. Birincilik her zaman muhalefette idi.
28 Şubat’tan bıkmış, darbe gölgesinden bunalmış bir toplumun önüne “askeri vesayete karşı demokrasi” bayrağı açıldı. İtiraz edenlere “ordu sever”, “darbe yanlısı”, “sivil siyaset düşmanı” denildi.
HSYK düzenlemelerini eleştiren akademisyenler, Ergenekon ve Balyoz davalarındaki adaletsizliklere dikkat çeken hukukçular bile "darbeci seviciliği" ile suçlandı.
O günlerde "hukuk" isteyenler bile demokrasiye karşı ilan edildi.
Çözüm süreci, bir anda ulusal bir kutsal haline geldi. İtiraz edene “barış düşmanı” etiketi yapıştırıldı.
Meclis'te "PKK silah bırakmadan süreç ilerlemez" diyenlere, Habur'daki çadır tiyatrosunu eleştiren gazetecilere........© Yeni Ankara
