Demir parmaklıklar ardındaki vicdan: Süleyman ve firari aslan
Demir parmaklıklar ardındaki vicdan: Süleyman ve firari aslan
Ahmet Can Karahasanoğlu
Manavgat’ta güneş, portakal ağaçlarının arasından ağır ağır iniyordu. O esnada bir adam, günün yorgunluğunu bastırma gayesiyle kısa bir uykuya daldı. Adı Süleyman’dı, ona şimdilik “büyülü Süleyman” diyelim. Emekçiydi, gerçek bir insandı; yani alın teriyle kazanıyordu parasını. Yer fıstığı hasadı yapmıştı. Süleyman, yattığı yerde çok sivrisinek olduğunu söyleyecekti. Sineklerden korunmak için üzerine bir battaniye örtmüştü. Gözlerini kapadı. Sonra, karısının “Ayağıma bir cisim değdi.” ifadesiyle uyanıverdi. Ancak filmlerde olabilecek bir sahneydi bahse konu olay. Karşısında bir aslan vardı. Kafesinden firar etmiş bir aslan…
Özgürlüğün ne olduğunu anlamaya çabalayan bir hayvan, bir anda özgürlüğün ne olduğunu hayatı boyunca hiç düşünmemiş bir adama saldırmaya başladı. Aslan, kendi içgüdülerinin sesini dinliyordu ama Süleyman ne yapıyordu? Süleyman, “O ormanın kralıysa, ben de büyük bir medeniyetin kralıyım.” edasıyla aslana saldırdı. Süleyman’ın yüzü, kulakları, ayakları parçalandı ama ölmedi. Herkes, ölmeden kurtulmasına mucize diyordu. Süleyman, peygamber ismi şerifi hürmetine bir himmete mazhar olmuştu.........
© Yeni Akit
