menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türk Runik yazısının kökeni

11 1
11.06.2025

Prof. Dr. Semih Güneri yazdı…

Kafamıza önce şunları kazıyalım: 1) Yazılı belge ‘maddi kültür belgesi’dir. Yazının yazıldığı, çizildiği, boyandığı, basıldığı -her ne ise- o şey (maden, taş, kil, ahşap, deri, kağıt vs) artık bir kültür belgesidir. Ona önce ‘arkeolojik belge’ deriz. Toprağın üstünde ya da altında, her nerede ise o kültür belgesi arkeolojik araştırma yöntemleriyle edinilir. Ortaya çıkartılır. Tanımlanır. 2) Eneski Avrasya bozkır kültürlerinin kaynağı izole ‘Altaylar kültür coğrafyası’dır (deyim için bak Türk-Altay Kuramı): Kültürler o topraklarda ortaya çıkmıştır. Sonra geniş çevrelere yayılmıştır. 3) Bölgede kayıtlara geçmiş konuşulan eneski dil Türk dilidir. 4) Bölgede tanımlanabilen tek ‘arkeolojik kültürel’ süreç Türk dili konuşan halklarınkidir. Türk dili konuşanlarınki dışında tanımlanabilmiş başka bir ‘arkeolojik kültürel’ fenomen yoktur. Var sayılır. Var sayılanlar yalnızca varsayımdır. 5) Avrasya bozkır kültürleri içinde yazıyı kullanan tek kültür Türk dili konuşan halkların kültürüdür. Türklerin yazıtları, adına ‘Türk’ denilen ulusun tarihsel, kültürel, idari yazıtlarıdır. Taş steller üzerine Runik harflerle kazınmıştır. Yazıtlı steller, belli bir sistematik dâhilinde, resmi Kaganlık Tapınaklarının merkezlerine, mezar yerlerine ya da kutsal alanlara dikilmiştir. Bulunduğu arkeolojik malzemeyi niteler, tanımlarlar. Resmi ideolojinin bu tarihsel belgelerini kimi zaman biling metinler ile Çince yazıtlar onaylar. Dolayısıyla şurada-burada tesadüfen ele geçmiş, deriye, ahşaba yazılmış, tarihsel, kültürel bir niteliği olmayan Sogdca, Toharca gibi hemen hepsi dinî içerikli gelişi-güzel yazıt parçalarından söz etmiyoruz. Şimdi yazımıza geçebiliriz.

Eski Türklerin Runik yazıyı nereden ve ne zaman edindikleri konusu uzun yıllar tartışılır durur. Türk Runiki’nin nereden alındığı konusunda birkaç görüş vardır: Türk Runiki’nin kaynağı tamgalardır, görüşü ilkidir. Bir diğeri, Germen-İskandinav Runiki’nden alındığı yönündedir. Ve nihayet kaynak Arâmi abecesidir, diye ileri sürülen görüştür. Önemsizmiş gibi görünen/gösterilen, o nedenle üzerinde ciddi çalışmalar yapılmamış bu yazı biçimi nereden alındı sorunu, aslında Türk dilinin Kuzey Asya’daki kayıtlı tarihine ışık tutan bir konu olması nedeniyle dikkate değerdir.

Öncelikle söyleyelim, tamgaların Runik yazının kaynağı olduğu konusu bütünüyle bir şehir efsanesidir. Böyle bir şey yok. Uzun yıllar geniş Asya coğrafyasında yürüttüğüm petroglif kayıtları çalışmalarım süresince binlerce kaya resmi kopyasını kendi ellerimle yaptım. Sayısız tamga gördüm. Kaydettim. Ama bende böyle bir fikir oluşmadı. Baştan beri tamgaların Türk Runik’inin kökeni konusunda bize yol gösterdiği A.N. Aristov, D.N. Sokolov, S.G. Klyaştornıy gibi yazarlar tarafından dile getirildi. Yakın zamanda ebediyete göç eden değerli meslektaşım Vladimir Kubarev dışında, geniş Kuzey Asya coğrafyasında bugün benden daha fazla petroglif kaydeden, dolayısıyla her türlü tamgayı görüp-geçiren bir başka araştırmacı olmasın. Konuyu o nedenle iyi-kötü biliyorum. İçinde tamgaların da bulunduğu yayınlanmış birkaç makalemin yurt dışı atıfları önemlidir. Yeri gelmişken bu şeyin tanımını da doğru yapalım: Tamga, hayvan-insan-nesnelerden oluşan figür ve desenlerin toplamını konu alan ‘Avrasya bozkır kültürü kaya sanatı’ içinde yalnızca tekil ‘simgelere’ verilen addır. Soyutlanmış bile olsa örneğin bir hayvan modeli (‘dağ keçisi’ diyelim), bir silah modeli bir tamga değildir. Tamga simgeselliktir. Sahiplenişin işaretidir. Üzerinde, kenarında, yakınında bulunanın onu vurana, onu vuranın boyuna ait olduğunu gösteren bir markadır. Değişmezdir. Evrilmezdir. Dolayısıyla herhangi bir tamganın gelişimi diye bir gözlem yoktur. Tamga ilk günkü tamgadır. Önce şöyleydi, sonra şekil değiştirdi, böyle farklılaştı ve nihayet şu Runik işarete dönüştü, diye bir mantık işletemeyiz. Bu durum tüm diğer petroglif tasvirleri için geçerlidir. Eğer tamgalar arasında bir gelişim söz konusu olsaydı, bunu ilk fark edecek insanlar bizler olurduk. Bunu da bir kenara koyalım.

Türk Runiki’nin Sogd dili abecesinden alınıp adapte edildiği olasılığı,........

© Veryansın TV