menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

‘Pro-Türk / Ön-Türk’ sorunu

16 1
friday

Prof. Dr. Semih Güneri yazdı…

Türk Türk’tür. Ön Türk arka Türk olmaz. Dernek, vakıf lokalinde, kahvehanede olur. Ama akademiyada dikkatli olmalıyız. Bu bir. İkincisi bilgiye aç sade Türk vatandaşı bizi izliyor. Bize öykünüyor. Biz ne dersek, bu doğrudur, diye düşünüyor. İnanıyor. Böyle de olmalıdır. Bizlerin Türk halkına doğru bilgiyi vermek gibi bir sorumluluğumuz var. Kafama göre ben böyle kabul ederim, başka da bir şey bilmem, olmaz. Dikkat edelim. Konu Türk kültürüdür. İstanbul’un Bizans surları değil. Hassastır. Kaç zamandır söylüyoruz, yazıyoruz, “Proto-Türk” diye bir şey yoktur, diye. Aldıran olmadı. Bugün bu konuya noktayı koyuyorum. Bakalım kaç ‘akademik personel’ bu seslenişimizi dikkate alacak. Ya da yok arkadaş sen yanılıyorsun. Bu doğru değil. Doğrusu şudur, budur, diyecek. Hani keşke. Dese de tartışsak.

Türk tarihçiler, Türk arkeologlar, Türk sosyologlar, Türk sanat tarihçileri Avrasya Türk kültür tarihi ile ilgili çalışmalarında bu iki deyimi savurganlıkla kullanıyorlar. Türkiye’de baskı üzerine baskı yapan, çok satan ilgili kitaplar: “…Proto-Türkler MÖ 3 binlerde, Ön-Türkler MÖ 4 binlerde (canı neyi çektiyse o binlerde) şuralarda, buralarda…” diye başlayan tutarsız ifadelerle doludur. Ben de okuyucu adına soruyorum: Proto-Türk ne? Ön-Türk ne? Neden MÖ 3 bin? Neden MÖ 4 bin? Bunları nereden çıkartıyorsunuz? Hangi kaynaklara göre? Nerede yazıyor?

Soran olmadığı için, kaygı duyan da yok. Hele bir sor bakalım. Sistem, adamları öyle bir şişirmiş ki her biri kendini dev aynasında görüyor. Türk tarihinin, Avrasya Türk dünyasının Tanrısı onlar. İyi-kötü bir üniversitede doktora/yüksek lisans yapan, bir kadro kapan herkes her bir naneyi biliyor evvelallah. Asistanından hocasına, kıdemlisinden emeklisine. Hiçbiri burnundan kıl aldırmaz. Hepsi bilgi küpü. Hepsi bilirkişi maşşallah. Hepsi tam profesyonel. Bir tek biz bilmeyiz. Amatörüz. Evet, bu doğru. Yirmi beş yıldır aktif arazi araştırmalarının içindeyiz. Bilmediğimizi, her gün öğrendiğimizi, her öğrendiğimizle kendimizi yenilediğimizi, güncellediğimizi her fırsatta yineliyoruz. Kitaplarımız bilimsel öz-eleştirilerimizle doludur. Hatta Proto-Türk/Ön-Türk, Proto-Urartu/Ön-Urartu deyimlerini kullanmışlığımız da vardır. Kendimizi eleştirmeyi biliriz. Onu kolay kolay başkasına bırakmayız. Ama bakıyorum da bu adamların “…en güççüğü kan kırmızı…”. İnsan laf söylemeye çekiniyor. Bin yıldır içinde döndükleri ders notları, öğrencilerine çevirtip-çevirtip kullandıkları kes-yapıştır makale/kitap alıntıları kısır döngüsünü aşıp biraz etrafa bakınsalar, farklı alanlarda ne oluyor, ne bitiyor, kitap-makale okusalar, literatür takip etseler farkında olacaklar. Şu “…hem kel hem fodul…” lafı tam o tipler için. Ha, bu benim umurumda mı? Kesinlikle değil. Kim ne yaparsa yapsın. Biz yıllardır anca kendimizle yarışıyoruz. Farkımız yazdığımız kitaplarda, makalelerdedir. Kitaplarımıza verilen, herkesin kolayca uzanıp alamadığı, alamayacağı seçkin akademik ödüllerdedir. Yazdıklarımızın hiçbiri dipnotlu/dipnotsuz ders notu, öğrencilere çevirtip-çevirtip kullandığımız kes-yapıştır makale/kitap alıntıları değil. Yüz binlerce dolar harcadığımız TÜBİTAK, DPT,

© Veryansın TV