KKTC seçimleri, Ege’deki sorunlar ve Batının hesapları
Barış Doster yazdı…
Önümüzdeki hafta sonu, 19 Ekim’de, KKTC’de cumhurbaşkanlığı seçimi var. Bu seçimin ne kadar önemli olduğunu, sadece KKTC açısından değil, Türkiye açısından, bölge açısından ne denli yaşamsal olduğunu biliyoruz. Seçim; Yunanistan’dan Güney Kıbrıs’taki Rumlara, ABD’den Avrupa Birliği’ne, İsrail’den İngiltere’ye kadar geniş bir kesimin de yakın takibinde. Bu konuda, Mavi Vatan doktrininin müellifi, emekli amiral, değerli ağabeyim Cem Gürdeniz’in “KKTC seçimleri: Kılıçla ve borsada kurulan devletler” başlıklı yazısı (veryansintv.com, 12. 10. 2025) konuya ilişkin jeopolitik, ekonomipolitik ve tarihsel bilgiler veriyor, ufuk açıyor ve uyarıyor.
Seçimi; Kıbrıs’taki anlaşmazlık yanında, Ege Denizi’ndeki Atina kaynaklı sorunlar boyutuyla da ele almak gerekiyor.
Neden mi? Tartışalım.
Malum, Kıbrıs meselesi; 1950’lerden beri iki devlet arasındaki temel sorun olarak öne çıkarken, Ege sorunu, 1970’lerde belirleyici olmaya başlamıştır. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası, Türk siyasal yaşamındaki istikrarsızlık, Türkiye – ABD ilişkilerindeki gerilim, Yunanistan – Avrupa yakınlaşması, Atina’nın sorunu daha geniş bir coğrafyada ve daha geniş kapsamda öne çıkarmasını sağlamıştır. Dahası Yunanistan; Türkiye’yle yaşadığı sorunlarda, Avrupa’nın desteğini alarak, kendi tezlerini Avrupa’nın dillendirmesini, kendi davasını Avrupa’nın sahiplenmesini başarmıştır. Hem Avrupa hem ABD desteğini alırken, henüz dağılmamış olan SSCB’yle de ilişkilerini geliştirmiştir.
Yunanistan; Türkiye’ye karşı, Ege Denizi’ndeki (Adalar Denizi de denir) sorunları, uluslararası yargıya, Uluslararası Adalet Divanı’na (Lahey Adalet Divanı olarak da anılır) taşımayı sıklıkla gündeme getirmektedir. Çünkü Ege Denizi’nde, kendi lehine olan statükoyu, ne pahasına olursa olsun, her yolu deneyerek korumak istemektedir. Ankara ise statükoyu Türkiye lehine değiştirmek istese ve bu amaçla ikili müzakere yöntemini savunsa da, Atina buna hiç yanaşmamıştır.
İki devlet arasında pek çok sorun vardır. Çünkü Yunanistan, emperyalist güçlerin bölgedeki vekil devleti olarak, Türkiye söz konusu olduğunda, anlaşmalara ya uymaz ya istediği maddelerine uyar veya maddeleri istediği gibi yorumlar. Geçtiğimiz yüzyılda İngilizlerin vekil gücü olarak Türk topraklarını işgale kalkışan Yunanistan, günümüzde de ABD’nin vekil gücüdür, adeta büyük bir ABD üssüne dönüşmüştür. Aksi halde, ekonomisi çok zayıf olan Avrupa’nın şımarık çocuğunun, kendi gücüyle, kendi olanak ve yetenekleriyle, Türkiye’yi karşısına olması mümkün değildir.
İki ülke arasında yaşanan sorunların hepsi, Yunanistan kaynaklıdır.
Örneğin, Karasuları sorunu; Yunanistan’ın karasularını genişletmesi sonucunda çıkmıştır. 24 Temmuz 1923’te imzalanan ve Türkiye’nin kurucu antlaşması, tapu senedi olan Lozan Barış Antlaşması’ndan itibaren, Türkiye ve Yunanistan, Ege Denizi’ndeki karasularını 3 mil olarak saptadıkları halde, Yunan tarafı bir süre sonra mızıkçılık yapmaya başlamıştır.
Belirtelim, karasuları, denizlerin zenginliği ve deniz ulaşımı nedeniyle, bir devlet için çok önemlidir. Devletin egemenliği, kara ülkesinin ve iç sularının ötesinde, kendi kıyılarına bitişik bir deniz kuşağına kadar uzanır. Karasuları denen bu kuşağın üzerindeki hava sahasında ve deniz yatağının altında devletin egemenliği vardır. Kıyısı olan her devletin,........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Sabine Sterk
Stefano Lusa
Mort Laitner
Ellen Ginsberg Simon
Gilles Touboul
Mark Travers Ph.d