Gazze Ulusal Sınırların Kurbanıdır
Rabbimizin Kitab-ı Kerim’inde “ard’ul mukaddes / arz-ı mukaddes / mukaddes belde” olarak nitelendirdiği(1) Filistin ve özelde Gazze’nin maruz kaldığı bir asırlık işgal ve soykırım politikalarını, bu politikaların arkasındaki emperyalist ve siyonist planları anlamak için bazı dönüm noktası tarihleri ve o tarihlerde vuku bulan hadiseleri hatırlamakta fayda vardır.
Şu tarihler, emperyalizmin ileri karakolu siyonist işgal ideolojisinin şekillenmesi, İngiliz işgalinden yararlanarak Filistin’de örgütlenip tedhiş hareketlerine girişmesi, İngiliz ve Amerikan emperyalizmi himayesinde giderek devletleşmesi (Nekbe/Büyük Felaket) ve Filistin coğrafyasını adım adım yutmasına giden yolda dönüm noktalarını teşkil etmiştir: 1789, 1896, 1897, 1916, 1917, 1922, 1948…
Bu tarihleri ve bu tarihlerde olan tarihi hadiseleri her Müslüman bilmelidir, ki Arz-ı Mukaddes Filistin toprakları emperyalizm ve siyonizm tarafından hangi planlamalar ve süreçler neticesi işgal edilmiştir ve bu işgal hangi akidevi-siyasi zemin üzerinde sürdürülmektedir, bunun idrakinde olunsun ve dolayısıyla işgale karşı mücadele, hamasetin ötesinde belirlenmiş net bir hedef, uzun süreli bir direniş planlama ve süreci şeklinde yapılandırılabilsin.
1789 malum, Fransız Devrimi’nin gerçekleştiği yıldır. 5 Mayıs 1789 Fransız Devrimi, iktisadi açıdan feodalizm, siyasi açıdan imparatorluklar ve içtimai açıdan dini mensubiyetlere dayalı millet (ümmet) yapısının yıkıldığı, bunlar yerine kapitalizm, ulus-devlet ve ulus yapısının egemen kılındığı tarihsel dönüm noktasını ifade etmektedir. Daha doğru bir ifadeyle, bu dönüşüm sürecinin Avrupa’da nihai bir neticeye kavuştuğu zamanı ifade etmektedir.
Burada konumuz itibariyle üzerinde durmak istediğimiz husus, ulus ve ulus-devlet formudur. Ulus, Moğolca asıllı bir kelime olarak, Fransızca “nation”un Türkçe karşılığı olarak kullanılagelmiştir. Laik-Kemalist Cumhuriyet projesinin üzerine bina edildiği “ulus” ve “ulus-devlet” mefhumlarının Müslüman Anadolu toplumuna benimsetilebilmesi amacıyla da “ulus” mefhumu, Kur’ani bir kavram olan “millet” kelimesiyle de ifade edilir olmuştur.(2)
Kavim malum, Hucurât Sûresi 13. ayette de bildirildiği üzere, Rabbimizin insanları, birbiriyle tanışmalarını kolaylaştırmak için yaratılıştan var ettiği doğal bir içtimai yapıyı ifade etmektedir. Kavim, aralarında kan/soy bağı olan insan topluluğudur. Rabbimiz insanları bir ailenin, bir kabile ve kavmin mensubu olarak yaratmaktadır.
Ulus ise sözlüklerde şu şekilde tanımlanmaktadır: “Aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, gaye, duygu, gelenek-görenek birliği bulunan insanlar topluluğu.”
Ulus, kavim mefhumunun aksine fıtrî/doğal bir içtimai yapıyı ifade etmez. Ulus, toplum mühendisliği ürünü olan politik bir kurgudur. Ernest Gellner’in ifadesiyle “Ulusları insanlar yaratır…”(3)
Yine Gellner aynı minvalde, ulusların ulusçu ideolojilerin ürünü olduğu tesbitinde bulunur. Kısacası “ulus/nation”, fıtrî/doğal bir içtimai topluluk formatı değil, ulusçuluk ideolojisinin kurguladığı bir toplum formatına denk gelmektedir.
“Ulus-devlet” de, ulusçuluğun devlet formatını ifade etmektedir. Kapitalizmin sanayileşme ve kentleşme süreçlerinin bir parçası olarak ulusçuluğun ortaya çıkması, Alman ulusu, Fransız ulusu, İngiliz ulusu gibi ulus yapılarının kurgulanıp yapılandırılması ve böylece ümmet/millet yapısından ulusa/nationa geçiş süreci neticesinde, Avrupa’da imparatorluklar yerine çeşitli ulus-devletler kurulmuştur.
Avrupa’da yaşanan bu süreç, kısa süre içinde ilk elde Balkanlar olmak üzere Osmanlı coğrafyasında da ideolojik etkilerini göstermeye başlamış, ulusçu akımlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Kur’an şairi Mehmed Akif’in bu yönelime itirazında,
“Hani milliyetin İslam idi kavmiyet ne
Sarılıp sımsıkı dursaydın ya milliyetine
Arnavutluk ne demek var mı şeriatta yeri
Küfr olur başka değil kavmini sürmek ileri”
şeklinde Arnavutluk’tan söz etmesi, ulusçuluk akımının Osmanlı’da ilk olarak Arnavutlar arasında etki uyandırmasından........
© Venhar Haber
