menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kur'an Algımız

8 0
26.03.2025

Biz insanlar Kur’an’ı hayatımızın belli alanlarına girdiriyor, belli alanlarından itina ile uzak tutuyor, belli alanlarda bilinçli bir sükutu tercih ediyoruz. Kur’an’ı tanımlamaya yeltenerek, onu belirli kalıplara girdirmeye çalışıyoruz. Kimilerimiz daha ileri gidip, Kur’an’ı tarihte donduruyor, zamanımızda adeta boşa çıktığını ilan ediyor. Kimilerimiz Kur’an’ı düşünüp taşınıyor, ölçüp biçiyor, tekrar düşünüyor ve tekrar ölçüp biçiyor, sonunda Kur’an’a, onu işlevsiz kılacak, hayatımızda yeri olmadığına hükmetme anlamına gelecek bir teşhis koyuyor. Kur’an’a takoz oluyor. Böylece Kur’an askıya alınabilen, dilediğimiz zaman hayatımıza girdirilen, dilediğimiz zaman hayatımızdan çıkartılan bir nesneye dönüştürülüyor.

Aklımız bize burada bir an durup, şunu sormamızı ihtar etmektedir: Kur’an yeryüzüne, bizim onu tanımlamamız, ona işlev tayin etmemiz, sınır koymamız, hayatımızı sürdürdüğümüz mekanlarda ona da ihtiyaç duyduğumuz kadar bir yer açmamız için mi indirildi? Bildiğimiz kadarıyla Kur’an, bizim onu değil de onun bizi tanımlaması için indirilmiştir. Evet, Kur’an bizi tanımlamakta, bize ad koymakta, sıfatlar yakıştırmakta ve tam doğru konumumuz neyse, bizi oraya oturtmaktadır. Kur’an, onu tanımlamaya, ona kendince bir değer biçmeye kalkışan ve ona hayatta bir yer tayin edenleri kahrolması gerekenler sınıfına dahil etmektedir. Bizim her birimizin insanlar katında bir yerimiz vardır. Asıl önemli olan ise Allah katındaki yerimizin ne olduğudur. Allah katında yerimizin ne olduğunu Kur’an’dan öğrenebiliyoruz.

Kur’an’ın bizi tanımlaması, itikadda ve amelde onunla olan ilişkimize göre bize isim/ler vermesi, Allah katındaki yerimizi ortaya çıkarmaktadır. Ama biz insanlar mümkün mertebe, Kur’an’ın bizi tanımlamasına ve bize değer biçmesine fırsat vermemeye çalışıyoruz.

Bu minvalde ilk sözümüz Kur’an’ın Kitap olmasına dairdir. Kur’an ‘bir kitap’ değil, Kitap’tır. Vahiy, Allah katındaki Kitap’tandır. Kur’an 23 sene zarfında, Muhammed el-Emîn’e (sav) söz olarak gelmiştir. Fakat Kur’an ilk vahiy değildir. Ne Kur’an’ın kendisi türedi bir kitaptır, ne de onun gönderildiği Elçi -haşa- türedi bir elçidir. Kur’an’la, önceki vahiyler aynı kaynaktan, Muhammed (sav) ile önceki nebîler aynı nebevî silsiledendirler.

Kur’an insanoğluna belli bazı inanç konularını açıklamak, toplum denilen insan kümelerine şu veya bu yoğunlukta dinî bir tat ve renk katmak ya da kültürel zenginlik olması için indirilmiş bir kitap değildir. Kur’an kutuplarda namaz nasıl kılınır, oruç nasıl tutulur, yapay etin hükmü nedir, kadının sesi haram mıdır, kolonya orucu bozar mı, pantolon tesettür sayılır mı gibi sorulara cevap bulmak için indirilmiş olmaktan fersah fersah uzaktır. Bunlar, hayatın başka düşünce sistemlerine göre kurgulanıp, Kur’an’ın sadece kültürel bir çeşitlilik olarak görüldüğü vasatlardan devşirilmiş sorulardır. Dünya hayatını, daha doğrusu siyaseti, ahlakı, hukuku, iktisadı vd. İslam’dan başka din ve medeniyetlere göre düzenleyip, böyle bir hayatın içerisinde beliren sorunların çözümünü İslam’da aramanın Kur’an’a göre adı -en hafifiyle- zulümdür.

O halde zulüm değil de adil olan nedir? Adil olanı bulabilmek için evveliyetle Kur’an’ın indiriliş amacını tam tespit etmek, sonra da........

© Venhar Haber