Kapitalist Sistemde Müslümanlar ve Ramazan
Kapitalizm mahiyeti gereği maddeden başka bir değeri olmayan, ahireti yok sayıp dünyayı önceleyen, insanlığın maneviyatını ikiyüzlü yaklaşımıyla yerle bir edip kendi kutsalını idame ettirmeye çalışan, saptırıcı, ayartıcı ve çok sinsi bir yaşam biçimidir. Kapitalizmin adı önceki asırlarda konmamış olsa da bu kapitalist meyil insanlıkla yaşıttır aslında.
Fakat kapitalistlerin kapitalizmi doktrin olarak isimlendirmesi 18. yüzyılla başlar. Kurucu babası olarak da İskoç asıllı Adam Smith gösterilir. Bu şahıs Batı’da ekonominin ve kapitalizmin kurucu babası olarak tarihe geçmiştir. Belki de Adam Smith insanın kapitalizme olan yatkınlığını, meylini keşfetmesiyle dünyada veya özellikle Batıda meşhur olmuştur. Smith, Batı medeniyetinin o günkü ruh halini ve materyalist felsefenin maddeci ruhunu tüm insanlığa üflemeyi ve bela etmeyi başarmıştır. Fakat konumuz ne Adam Smith’i ne de kapitalizmi bilimsel bir incelemeye tabi tutmak değildir.
Konumuz ve çabamız İslam ümmeti olarak bu sapkın ideolojiden, bu öldürücü ruh halinden (kapitalist zihniyetten) en az hasarla nasıl kurtulabiliriz sorusuna cevap aramaktır. Ki bu uğurda nice kitaplar, nice makaleler kaleme alınmıştır. Fakat bu konu özellikle Müslüman camiada sürekli diri tutulmalıdır. Bu yüzden acizane bir katkı sağlamak istedik. İnsanın dünya sevgisi, mala düşkünlüğü, kıskançlığı, nankörlüğü, bencilliği, hırsı, kapitalizm olarak isimlendirilmeden asırlar önce Kur’an tarafından insana vahyedilmiş hakikatlerdir. “Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.” (Mülk: 14) İnsan melek değil, onu melekleşmeye zorlamak da haddimiz değildir. O doğru ve yanlışlarıyla insandır. Ancak insan fıtratı gereği bâtıla meyilli olduğu gibi hak olana da meyillidir. Rabbimiz ise bu iki seçenekten biri olan hakikati seçmesini istiyor insandan. Yani Allah, kulunun hakkın (Hizbullah) yanında durmasını ve cehenneme talip olmamasını istiyor. Bu anlamda insan irade sahibi, iyi ve kötüyü seçebilen, yanlış ve doğruyu ayırt edebilecek donanıma sahiptir. O halde İnsana bakışımız Kur’an perspektifinden olmalı. Ve de ki “Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin…” (Kehf: 29). İşte Kur’an’ın çözümü bu kadar net ve basittir. Demek ki iman ve irade bir tercih işidir. Ancak ahir hayatta insanın bir tercih hakkı yoktur. Orada artık yapılan tercihlerin sonucu vardır.
İnsan çift kutuplu bir varlık olarak iyi ve kötünün, maruf ve münkerin, hak ve batılın savaş alanıdır. Yani iyi ve kötüden hangisi sizde galebe çalarsa, hangisi galip gelirse siz onu tercih ediyorsunuz. Önemli olan yaptığınız bu tercihin sonunda nerede durduğunuzun farkında olmaktır. Tevhid mi şirk mi? Mümin mi münafık mı? Hak mı batıl mı? İman mı küfür mü? Hangisine yakın durduğumuzu en iyi bilen elbette Allah’tır. Fakat bu duruşun insan tarafından görülmeyen ve görülmek istenmeyen tehlikesi şu; sanırsınız ki yaptığınız bu tercih sonunda kimliğinizi, kişiliğinizi ve ilkelerinizi hala koruyorsunuz ve tek ilaha, tek Allah’a olan ve âlemlerin Rabbine olan kulluğunuz aynen devam ediyor. Oysa çok sinsi ve amansız bir düşman olan kapitalizm tıpkı şeytanın sağdan yaklaşması gibi sizin hiç farkına varmadığınız, varamadığınız yönlerden çelmeyi takar ve sizi kendi tuzağına düşürür. İşte bugün Müslümanların düştüğü bu tuzağı görememeleri şeytanı ve şeytani yaşam biçimlerini doğru okuyamamalarından kaynaklanmaktadır. Bu tuzağı görebilmek ise tamamen tevhid bilincine bağlıdır. Tevhid bilinci yoksa insanın, kapitalizmden kaçar sosyalizmin tuzağına düşer, sosyalizmden kaçar demokrasinin tuzağına düşer. Aslında bu yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi bir şeydir. Yani ister kapitalizm olsun ister demokrasi veya sosyalizm, bu akımlar, tabiri caizse aynı annenin rahminde büyüyen ikiz, üçüz, beşiz kardeş gibidir ve külliyen modernist, materyalist ve dünyacıdır. Demek ki İslam’dan başka insanlığın sığınabileceği bir liman ve tutunabileceği sağlam bir kulp yoktur.
Emperyalistlerin dünyaya armağan ve bela ettiği dünyacı, malcı, hazcı, konforcu ve doyumsuz olan kapitalizmin en büyük tuzağı ise ihtiyaç üzerinden tedavüle sokulmuştur. Dolaşıma ve kullanıma sokulan ihtiyacın ana sponsoru ise reklamcılık sektörüdür. Bu anlamda kapitalist sektörün başrahibi gerçekten reklamcılıktır. Tüketim ise, işleyen bu çark sayesinde dünyanın her köşesinde kendisine müritler bulmuştur. Hâsılı geleneksel toplumlarda daha rahat frenlenen dünya sevgisi, modernizmle beraber dizginlenemez, zapt edilemez bir boyut kazanmıştır. Burada gözümüzün nuru Kur’an’ın Sebe suresindeki 20-21.........
© Venhar Haber
