Kadîm Türk Şehirleri
Şehirler, târih boyunca milletlerin ve devletlerin hayatında çok mühim yer işgal etmişlerdir. İrfânî gelenek, içtimâî tesânüt, dinî ve millî uyanış, milliyet ve milliyetçilik gibi olmazsa olmaz husûsîyetler, şehirler sâyesinde varlığını idâme ettirebilmiştir. Bu bakımdan Türk şehir kültürü, her devre damgasını vurmuş birer medeniyet âbidesidir. Meselâ, eski ve kadîm Türk şehirlerinden; Adana, Adıyaman, Aksaray, Alâ-iyye, Alma Ata, Amasra, Amasya, Amul, Andican, Ankara, Antakya, Antalya, Ayıntap, Ardahan, Argu, Artuç, Artvin, Aşçan, Astana, Aşkâbâd, Aydın, Bağdat, Bakü, Balasagun, Balıkesir, Barsgan, Basra, Batum, Bayburt, Belh, Bilecik, Bişkek, Bitlis, Boyabat, Budin, Buhara, Bursa, Cürcan, Çankırı, Çimkent, Dağıstan, Denizli, Derbent, Diyârbekir, Düşanbe, Edirne, Eğri, Elazığ (El-Aziz), Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gazne, Giresun, Gümüşhane, Hakkâri, Halep, Harput, Hemedan, Herat, Hive, Horasan, Hotan, Isparta, İnguş, İsfahan, İslâmbol (İstanbul), İzmir, Kandahar, Karabalgasun, Karakurum, Karaman, Kars, Kastamonu, Kaşgâr, Kazan, Kayseri, Kazvin, Kerkük, Kırıkkakale, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Kosova, Konya, Kütahya, Lefke, Lefkoşe, Mahaçkale, Malatya, Malazgirt, Mangışlak, Maraş, Mersin, Merv, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Nişabur, Ordu-Balık, Ordu-Han, Otrar, Ötüken, Özkent, Pirizren, Rey, Rize, Sakarya, Samsun, Saraybosna, Saruhan, Savran, Sayram, Semerkand, Sinop, Sivas, Sivastopol, Sofya, Süleymaniye, Şam, Talas, Tarbagatay, Taşkent, Tebriz, Tekirdağ, T(ı)rabzon, Tiran, Tirmiz, Tiyanşan, Tokat, Tuna, Tunceli, Tus, Ufa, Urfa, Urumçi, Üsküp, Uşak, Van, Varna, Yarkent, Yesi, Yozgat, Zonguldak,… - şehirleri târihin nice, acı-tatlı, millî-millet ve devlet hâfızasına ve hâtırasına şâhitlik etmiş başlıca şehirlerdir.
Şehirler Vardır
Şehirler vardır; bâzen bir milletin ve devletin meydana geliş hikâyesinin asâletli rûhunu temsil ederler… Şehirler vardır; binlerce senelik târihin altın anahtarı mesâbesindedirler… Şehirler vardır; kültür ve medeniyete açılan birer âsûde baharın insicâmlı kapısı ve penceresi hüviyetindedirler… Şehirler vardır; menkîbevî sırlarını, âlemi kıskandırırcasına bir gizli hazîne gibi sînesinde saklayan, her taşında bir medeniyet inşâsının nişânesini ve hâtırasını taşıyan, başlı başına adetâ birer beşeriyet kitâbesidirler… Ve Şehirler vardır; “Heybe”sinde dünden bugüne gelişteki paha biçilmez efsûnlu mücevherât güzelliklerini birer inci misâli, asırlar öncesinden asırlar sonrasının idrâkine fısıldanmış hâliyle ve zamanın rûhuna bütün ihtişâmı ile lif lif işlenmiş ve nakşedilmiş olan şehirler.
İşte bu şehirlerden birisi de, -aşağıda tarihî veçhesini tafsîlâtlı bir şekilde vereceğimiz- Türk Milleti’nin millî târihinde ve millî hâfızasında, “Ordu-Millet” sevgisi ve telâkkisi ve bütünlüğü ile müsemmalı olarak yaşattığı “Ordu Şehrimiz”dir. Hemen belirtelim ki, “Ordu” kelimesinde; millet, devlet, memleket, vilâyet; il, el, başşehir, başkent, ana yurt, ata yurt, vatan, ülke, diyâr, belde, belediye, ocak, bucak, töre sıcaklığı mevcuttur. Muazzam “Türk Ordu”ları, Türk milliyetçiliğinin “kutlu” temînâtı altında vücut bulmuştur. “Türk Cihân Hâkimiyeti” onun belirlediği hedefe yönelmiş ve menzile doğru yol almıştır. Onun için Türk milliyetçiliği, fikir hareketi târih boyunca hep canlı kalmıştır. Türk milliyetçiliği; Türk’ün maya çanağına uygun olarak kıt’alardan kıt’alara atları koşturtan, orduları yürüttüren bir hareket ve İslâm - Türk kılıcının can suyu olmuştur.
Ordu Kelimesi
“Ordu” kelimesi, Şemseddin Samî’nin “Kamûsî Türkî”sinde (Türkçe Lûgat’inde): “(Doğrusu: ‘Urdu); Asker, eşanl. cünd, ceyş, leşker, sipâh; Ordu-yı hümâyun Osmanlı ordusu; Bir devletin kara askerlerinin memleket durumuna göre bölünmüş olduğu kısımların her biri; meslek ve nitelikleri aynı olan kimselerin hepsi; Ordugâh: ordunun kurulduğu, ordunun merkezi olan yer”1; Ferit Devellioğlu’nun “Osmanlıca-Türkçe Lûgat”inde: “[Kelime Türkçe olmakla berâber Osmanlıca kelimelerle birleştirilerek terkipler ve birleşik kelimeler meydana getirilmiştir. Ordû-yı hümâyûn pâdişâh ordusu. Ordû-gâh ordunun konakladığı yer]”2; İlhan Ayverdi’nin “Kubbealtı Lûgat”inde: “Karargâh, Hâkānın oturduğu şehir” (Moğolca Orda) [Kelime Farsça’ya ve Arapça’ya, ayrıca Balkan dillerine de geçmiştir]. Bir devletin silâhlı kuvvetlerinin bütünü”3; Millî Eğitim Bakanlığı’nın neşretmiş olduğu “Örnekleriyle Türkçe Sözlük”te: “Bir devletin silahlı kuvvetlerinin tamamı; Ordu Millet, büyük küçük her ferdi gerektiğinde vatan müdafaası için cepheye koşabilen, topyekûn asker özelliği taşıyan millet”4; Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğünde: “Bir devletin silahlı kuvvetlerinin bütünü, bir topluluğun başlıca bölümlerinden her biri; çok sayıda insan kalabalık; Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’nde yer alan illerinden biri”5 şekillerinde açıklanmıştır.
TDV İslâm Ansiklopedisi’ndeki “Orda” maddesinde: “Orta Asya Türk lehçelerinde ‘han karargâhı, han sarayı, merkez, ocak, zengin çadır’; Azerbaycan ve Türkiye Türkçesi'nde ‘Ordu’ anlamında kullanılan kelime, Rusça'da XIII. yüzyıldan itibâren ‘Altın Orda’ yerine kullanılır; XVI. yüzyıldan itibâren ise ‘karargâh, ordu, göçebeler, Dîvânû lugâti’t-Türk’te ‘orda’ kelimesinin anlamı ‘hakanın oturduğu şehir’ diye verilmiştir. Nitekim Kâşgâr şehri ‘Ordukent’ olarak nitelenir. Aynı şekilde Balasagun yakınlarında Ordu adında bir şehrin olduğu ve Balasagun'a da ‘Koz Ordu’ denildiği ifâde edilmektedir. Çağdaş Moğolca da ‘Ord (on)’- ‘saray’ mânâsındadır; Ortaçağ göçebe topluluklarında ‘hanın otağı ve çadır’........
© Ülkücü Medya
