menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkistan, Avrupa Birliği ve Kıbrıs Türk Devleti...

46 1
19.04.2025

Son dönemde yaşanan gelişmeler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” söylemini yalnızca güçlü bir itiraz değil, aynı zamanda sahada karşılık gerçeklik hâline getiriyor. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Putin'in “çok kutuplu dünya kaçınılmazdır” öngörüsü de uluslararası sitemdeki dönüşümde daha fazla haklılık kazanıyor. Yeni dünya düzeninin şekillendirdiği bu küresel hesaplaşma süreci ise Avrasya coğrafyasını sadece jeopolitik değil, aynı zamanda ekonomik ve stratejik açıdan vazgeçilmez konuma taşıyor. “Türkistan coğrafyası”, yeni dünya düzeninin bu kırılma döneminde yalnızca jeopolitik denklem açısından değil; aynı zamanda barındırdığı zenginlikler itibarıyla da stratejik değeri bulunan bölgedir. Nadir toprak elementlerinden uranyuma, hidrojen potansiyelinden enerji kaynaklarına kadar pek çok stratejik unsur bu topraklarda bulunuyor. Dahası bu coğrafya, İpek Yolu güzergâhı bakımından da son derece kıymetli konumda yer alıyor. Böylesi jeostratejik konumda bulunan Türkistan coğrafyasındaki devletler, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra kendi millî varlıklarını korumaya ve kendi ayakları üzerinde durmaya yönelik çeşitli hamleler yapıyor.
Bir yanda Rusya, diğer yanda Çin; bu coğrafyanın seçeneklerini çeşitlendiriyor.
ABD ve İngiltere de ilk günden itibaren çeşitli faaliyetleriyle sürece farklı boyutlar kazandırıyor. Bu ülkelerde halkın sosyolojik yapısını ve karakter kodlarını iyi analiz eden aktörlerden Soros ve FETÖ; genel anlamda ise CIA operasyonları ardı arkası kesilmeyen şekilde devreye girdi.
Dünyadaki konjonktür de bazı dengeleri değiştirdi. Söz konusu küresel aktörlerin bölgeye nasıl müdahale ettiğini anlamak açısından Kırgızistan gibi bölge ülkelerinde geçmişten bu yana Batı ile Rusya arasında yürütülen nüfuz savaşı çarpıcıdır. Kazakistan’daki olaylar, yüzeyde bir iktidar değişimi gibi görünse de aslında derin ve çok katmanlı kurguların parçasıydı. Dolayısıyla Nazarbayev'in sahneden çekilişi ve yerine Tokayev'in gelişi sadece siyasi değişim değildir.
Benzer şekilde Mirziyoyev’in iktidara gelişiyle birlikte Özbekistan da daha geniş ölçekli denge politikasına yönelmiştir. Nihayetinde bu devletlerden her biri yaşadıkları türbülanslara rağmen kendi millî kimlik doktrinlerini inşa etmek ve bu doktrinle halkını dirençli yapıya kavuşturmak için çaba göstermektedir.

Avrupa, yeni dünya düzeninde kendine çıkış yolu arıyor!

4 Nisan’da Özbekistan’ın Semerkand şehrinde AB-Orta Asya Liderler Zirvesi gerçekleştirildi.
Zirvenin ardından yayımlanan ortak sonuç bildirisinde şöyle denildi: “AB ile Orta Asya arasındaki ilişkileri stratejik bir ortaklığa yükseltmeye karar verilmiştir. Barış, güvenlik, demokrasi için iş birliği yapmaya; BM Şartı dâhil olmak üzere uluslararası hukuka, devletlerin bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesine ilişkin temel ilkelere tam olarak riayet etmeye kararlıyız.” Buraya kadar her şey tamam. Ancak esas meseleyi kaçırmadan devam etmeliyiz. Öyle ki AB ile Orta Asya devletleri arasında yayınlanan ortak açıklamada yer alan şu ifade dikkat çekicidir:
“BMGK’nın ilgili 541 (1983) ve 550 (1984) sayılı kararlarına olan güçlü bağlılığımızı bir kez daha teyit ettik.” Peki, bu “bağlılık” nedir? BMGK’nın 541 ve 550 sayılı kararları, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin tüm adayı temsil ettiği varsayımı üzerine kurulmuş ve Kuzey Kıbrıs Türk Devleti’nin varlığını........

© Türkiye