"Tövbe de, o nasıl laf evladım?"
Oldum olası Dicle vadisini, muhtelif ağaçların bulunduğu bir ormana benzetiyordum. Şiddetli bir ağrıyla uyandım. Bu durumlarda yapılabilecek ilk şeyin yaralı yerin suyla yıkanması olduğunu duymuştum. Kırbayı açtım, yılanın ısırdığı yeri bol suyla yıkadım. Ayağımı kalp hizama kadar çektim bir müddet bekledim. Ağrılarım biraz hafifler gibi olunca da develerimi topladım eve döndüm. Can anacığım yüzümdeki ifadeyi görünce: “Ne oldu sana evladım?” dedi. Ben de muziplik olsun diye “Öldüm, dirildim...” dedim. Bu sözümü duyan anacığım "Ağzından yel alsın oğlum! Tövbe de, o nasıl laf?" diye payladı... Anam öyleydi de babam değil miydi? Hatta dedem, ninem… konu komşu da kıyamazdı… Çünkü ölmüş olan bir daha dünyaya geri dönmeyecekti, yani gittiği yerden gelmeyecekti. Düşünen için ne hikmetleri vardı? Onun için kimsenin gönlü, dili razı olmuyordu bunu demeye. Herkes bir kurtuluş, bir........
© Türkiye
visit website