“Neredeyse sabaha kadar sürecekmiş çekimler...”
Sessiz bir gölge gibi ilerlerken iki kişinin fısıltıyla konuştuğunu fark ettim. Birkaç adım sonra daha net anlamaya başladım, durakladım. Hava açıktı. Lacivert semada parlak gümüşten bir kandil gibi asılı duran dolunay, ağır küf ve yosun kokan mahallenin sokaklarını, senelere yenik düşmüş iki üç katlı eski cumbalı evleri çisil çisil aydınlatıyordu. Köşe bucak miyavlayarak kaçışan kedicikler, sürü sürü geçen martılar sanki gizli bir kara haber götürüyorlarmış gibi, acı acı bağırıyorlardı. Çekim yaptığımız konağın solundaki çınarın siperinde sahipsiz bir gölge kadar sakin duran bir genç, yavaşça kımıldadı. Ne zamandan beri rutubetli rüzgârın altında düşünüyor, uzakta, belli belirsiz seçilen oyunculara bakıyordu. Sessiz bir gölge gibi ilerlerken iki kişinin fısıltıyla konuştuğunu fark ettim. Birkaç adım sonra daha net anlamaya başladım, durakladım. "Tanımadığım, bilmediğim bu insanlar müessesem hakkında böyle ileri geri neler konuşmuyorlardı ki?" “Neredeyse sabaha kadar sürecekmiş........
© Türkiye
