“Beyefendi, gazeteniz eve mi, iş yerine mi gelsin?..”
“Enver Bey'in cömertliğini duymuştum. Şimdi şahid oldum. Tanımadığı, bilmediği bu insanlara kitap gazete hediye etmek… Olacak şey değil..." Bu samimi, içten davranışlarım adama nasıl tesir etmiş ise tam bilmiyorum. Karşımdaki hiç tereddüt etmeden: "Yaz beni" dedi. Yanındaki adama sordu: “Eve mi, buraya mı gelsin gazetemiz?” O da ne dediyse tam anlayamadım, ama o yüksek sesle; “Eve gelsin” dedi ve adresini verdi. Ben de açık bir şekilde yazdım. Hem evin hem de iş yerinin telefonunu da kaydettim ki gazete götüren arkadaşımız tahsilatta zorluk çekmesin. Yanımda taşıdığım ve her abone olana verdiğim kitaplardan İslâm Ahlakı’nı çıkardım hediye ettim. Yan taraftaki yaşlıca adam ise kendisine ölümü ihtar eden bu patavatsız adamdan ürkmüş olacak ki bize arkasını dönmüştü. Koltuğunda kamburunu iyice çıkarmış, yusyuvarlak oturuyordu. Genç abone eline belki de ilk defa aldığı İslâmiyet’i anlatan bu sarı kaplı kitabı açtı. Büyük, ölü bir kelebek gibi onun yüzünü tamamıyla kapatıyordu. Okumuyor, incitmeden sayfalarını çeviriyor, itidalli bir hassasiyet ile: "Kaç para vereceğim?" "Ücret yok... O........
© Türkiye
