Yaşlılarla yaşama rehberi
* Şair der ki: “Gençlik ilkbahar gibidir, yaşlılık ise kışa benzer. Öyle bir kış ki, arkasından bahar gelmez!” Şu hâlde herkesin yaşayacağı bu engellenemez hakikatin farkında olmak icap eder.
Vaktiyle memleketin birinde kıtlık olmuş. İhtiyarları işe yaramaz diye öldürmek mecburiyetinde kalmışlar. Birisi babasını sırtlamış, dağ başına götürürken, bir yerde ayağı takılıp düşmüş. Babası gülmeye başlamış. Ben de vaktiyle babamı dağa götürürken bu taşa takılıp düşmüştüm, demiş. Bunun üzerine babasını mağarada saklamış. Karşılaştığı her müşkülü ona sorarmış. Bir gün ne hükümdarın ne de vezirlerinin cevaplayabildiği bir suali cevaplandırınca, sırrı ortaya çıkmış. Bu işten vazgeçmişler...
Bu bir Çin efsanesidir, ama benzeri her kültürde anlatılır. Bir versiyonu da şöyledir: Babasını dağa bırakmaya götüren adamın peşine çocuğu takılmış. Dönüşte sepeti kapmış. Babası ne yapacağını sorunca, “Yaşlandığın zaman seni bu sepetle dağa bırakacağım” demiş...
Antik Çin ve Japon kültüründe ihtiyarların uğursuzluk getirir diye öldürüldüğü, dağlara bırakıldığı, hatta intihara zorlandığı malumdur. Hatta Hindistan’da hâlâ yaşayan ihtiyarlara kötü gözle bakarlar.
Babaannemin her fırsatta anlattığı bir hikâye vardı: İhtiyar kadıncağız her şeye karışırmış. Usanmış, tandıra kapatmışlar. Akşam tandırdan, iii iii diye kişneme sesi işitince, akılları başlarına gelmiş. “Acaba tayı içeri aldık mı?” demişler. Almadıklarını görünce, tandırda bile tayı hatırlatan bu kadın mühim deyip başköşeye oturtmuşlar...
“Yaşlılık eve alınacak şey değil, ama almasan pencereden giriveriyor” derdi. Kendisine, “Sen ne kadar şanslısın, önünde hizmetkârız. Bakalım biz ne olacağız?” dedim de, “Etme bulma dünyası yavrum, bana yapın ki size de yapsınlar” diyerek sıyrılıvermişti. Nitekim Yaşlıları Koruma Derneği’nin sloganı budur: “Sen de yaşlanacaksın, unutma!”
Yaşını almış manasına “yaşlı” yanında, saçı ağarmış manasına “ihtiyar” kelimesi de kullanılır. Anadolu irfanı, ihtiyarları “duvarın köşe taşı” olarak görür. Dedeler ve nineler, yalnızca mazinin şahitleri değil, aynı zamanda bugünün rehberleridir. Bilgelikleriyle, tecrübeleriyle, rehberlikleriyle cemiyetin en kıymetli azaları olmuştur. Onların anlattığı masallar, yaşanmış hikâyeler, nasihatler, kültürü, tarih şuurunu ve insani değerleri genç nesillere aktarır.
“Büyük sözü dinlemek”, bir fazilet kabul edilir. İhtiyarlar sadece ak saçlarıyla değil, sabırları, görgüleri ve hayat tecrübeleriyle de gençlere numune olurlar. Aile meclisinde onların sözü kesilmez, bir sofraya oturulurken onların yeri başköşe olur. Bu, yalnızca bir hürmet gösterisi değil, aynı zamanda kültürel bir mesuliyettir.
Varna Harbi’nde düşman ölüleri arasında dolaşan Sultan II. Murad’ın, “Aralarında sakalına ak düşmüş kimse yok” dediğinde Azeb Bey, “Olsaydı, başlarına bu iş gelmezdi” diye cevap vermişti. Nitekim yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir, çıktıkça yorgunluk artar, nefes daralır, ama görüş açısı genişler. Fransızlar, “Gençler bilseydi, yaşlılar yapabilseydi” derler.
Yine de “Yaş yetmiş iş bitmiş” diye bir tabir doğmuştur. Yaşlılık sıkıntılarına erzel-i ömür (ömrün en rezil zamanı) denir. Cenab-ı Peygamber bile, erzel-i ömürden Allah’a sığınmıştır. Buna rağmen yaş ilerledikçe insanda hubb-i cah (makam aşkı) artar derler. İdarecilerin hep olgun insanlar olduğu sisteme gerontokrasi adı verilir ki, gençlerin hiç hoşuna gitmez. Biraz da haklı olarak, "sıra bize ne zaman gelecek" diye sorarlar. Nitekim Jön Türklerin bekleyecek hâli yoktu. İktidara gelince tecrübeli bürokrat ve subayları atıp, yerlerine genç komitacı arkadaşlarını getirmişlerdi ki neticesi malumdur.
Eski terbiyede, yaşlılardan hayâ edilir; onlara, peygamberin asrına daha yakın olduğu, Allahı tanımakta önde bulunduğu ve ibadetlerinin çokluğu sebebiyle hürmet gösterilirdi. Birisi Ebu Abdullah bin Hafif ile yürürken, Ebu Abdullah, ona, buyur, öne geç dedi. Sebebini sorunca, sen Cüneyd-i Bağdâdî’yi gördün, ben görmedim, dedi.
Cenab-ı Peygamber: “Yaşlılara hürmet ve ikram, Allaha hürmettendir” buyurdu. Yine buyurdu ki: “Bir genç, bir yaşlıya, yaşından dolayı hürmet ederse, onun yaşına varınca, Allah, ona gençleri hürmet ettirir.” Bunda büyüklere hürmet edenin çok yaşayacağına bir işaret vardır.
Bir defasında da, “Büyüklerimizi saymayan, küçüklerimize acımayan bizden değildir” buyurdu. Bir başkasında da “Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler, otlayan hayvanlar olmasaydı belâlar sel gibi üstünüze........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Rachel Marsden