İttihatçılar ölür, İttihatçılık ölmez!
* İktidarı gasbedeli yüz seneden fazla zaman geçti. Koca imparatorluğun mezarcısı oldular. Buna rağmen ne izleri ne de sesleri eksildi. "İttihatçılar ölür, İttihatçılık ölmez" sloganı doğru çıktı. Bu muvaffakiyete destan yazılsa yeridir...
İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1889 senesinde Sultan Hamid’in kurduğu yüksek mekteplerde okuyanlarca illegal olarak kuruldu. Görünürdeki ideal hürriyet ve demokrasi idi. Ama hakiki gaye Sultan Hamid devrinin ananeye ve dine bağlı hayat tarzından kurtulmak, ihtiyarların işgal ettiği makamlara kurulmaktı. 1897 Harbi'nden beri iktisadi buhran sebebiyle maaşların geç verilmesi de muhalefetin itici gücü olmuştur. Sultan Hamid’in belki mazur görülebilecek, ama sevenlerini bile bizar eden şüpheciliği ellerini güçlendirmiştir. İtalya, İngiltere, Fransa ve Almanya da bunları desteklemiştir. 1908’de Rumeli’deki İttihatçı subaylar, “İngiltere Kralı ile Rus Çarı Reval’de Rumeli’yi paylaştı” yaygarasıyla dağa çıktılar. Kumandanlarını vurdular. Reval’de böyle bir mevzu konuşulmadığı sonradan ortaya çıktı. Hürriyet, eşitlik, kardeşlik, vatan, millet edebiyatının sloganlaştırıldığı ihtilâl büyüdü. Çeteleşmiş asiler, telgraf tellerini kesip Manastır’da askerî müfettiş Şemsi Paşa’yı öldürdüler. Yerine gelen Tatar Osman Paşa’yı da dağa kaldırdılar. Manastır polis müfettişi ve Selânik topçu alayı imamını öldürdüler. Manastır Valisi Hıfzı Paşa Padişah’a, “Manastır’da benden başka herkes İttihatçıdır” diye mesaj gönderdi. Endişelenen Padişah, 23 Temmuz 1908’de Meclis'i toplantıya çağırdı. İttihatçılar burada ekseriyeti elde etti. Memleket bâgî (isyancı) statüsündeki darbecilerin eline geçti. Osmanlı Devleti, 1876-1878 arasında olduğu gibi bir dârülbağy oldu. Bir sene dolmadan İttihatçı muhalifleri 31 Mart 1325 (1909) tarihinde bir karşı darbe tertipledi. Muvaffak olamayan bu darbede İttihatçıların parmağı bulunduğu söylenir. Sultan Hamid’i mesul tutup tahttan indirdiler. Saray İttihatçılarca yağma edildi. Sultan’ın ailesi ve saraylılar sokağa atıldı. Sultan Reşad tahta çıkarıldı; ama bütün salahiyetleri budanarak…
Kozmopolit topluluk
Talat ve arkadaşlarının çoğu Mason idi. Rol modeli olan masonlar gibi cemiyetin her sınıftan adamı vardı. Ateistten (Abdullah Cevdet), 'İslâmcı'ya (Akif), şovenistten (Ziya Gökalp), dönmeye (Cavid) varıncaya kadar geniş bir kitleyi kucaklıyordu. Laiklik, şapka ve harf inkılabı gibi teşebbüsleri başlatan İttihatçılardır. Hepsinde ortak olan nokta komitacılıktı. Komitacı, her şeyi en iyi bildiğine inanan ve bunun için her yolu mübah görene verilen isimdir. Muhaliflerini bizzat veya kiralık katillerle susturdular. Geri kalanını sürdüler. Hepsi bir günde birkaç rütbe terfi aldılar. Kendilerinden olmayan asker ve memurları kapıya koydular. Entelektüel, vatansever, dindar, afif, idealist değil, iktidar hırsıyla yanıp tutuşan, pragmatik, fırsatçı, hayalperest bir güruhtu. Yandaşlarını da cinayet, yağma, yolsuzluk, işkence gibi huylara alıştırdılar. Aklı başında her Türk, her Müslüman, hatta her insanın vicdanında menfi bir nam bıraktılar. Almanya’nın menfaatini hep Türkiye’nin önünde tuttular. Bunlar her ne kadar milliyetçi ve vatansever gibi lanse edilseler de hakiki milliyetçilik milletinin huzur ve refahı için çalışmaktır. Milleti felakete sürüklemek vatanperverlik değildir. Balkan Harbi’nde Rauf Bey, Kâmil Paşa hükûmetinin sevap hanesine yazılmasın diye Averof zırhlısını batırmadı. Hükûmeti düşürebilmek uğruna harbin kaybedilmesi için sıkı bir bozgunculuğa giriştiler. Askerlere dağıttıkları broşürlerde, Edirne’yi Bulgarlara vererek, kan dökülmesine engel olunması yolunda propaganda yaptılar. Daha evvel........
© Türkiye
