Komisyonlardan kaçan siyaset: İyi Parti’nin kayıp aklı ve kaçak vicdanı
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan Millî Birlik ve Dayanışma Komisyonu, salt bir güvenlik girişimi değil; cumhuriyetin yüz yıllık yükünü taşıyan toplumsal kontratın yeniden güncellenme çabasıdır. Bu komisyon, adını koymaktan imtina ettiğimiz bir hakikatin -yani terörle iç içe geçmiş siyasi yapılarla baş etme mecburiyetinin- kurumsal çerçevesini kurmakla kalmıyor, aynı zamanda gelecekteki siyasi normalin temel parametrelerini de belirliyor. Türkiye, bu komisyonla birlikte bir “terör sonrası siyaset” inşasına hazırlanıyor. Ne var ki, bu tarihî süreçte özellikle İyi Parti’nin aldığı pozisyon, yalnızca siyasi değil ahlâki bir kırılmaya da işaret ediyor.
“Biz komisyoncu değiliz” demek ne demek?
İyi Parti, komisyona katılmayacağını ilan ederken, bunun gerekçesini “biz komisyoncu değiliz” cümlesiyle ifade etti. Bu ifadenin, siyasal zekâyla ya da stratejiyle uzaktan yakından ilgisi yok. Bu, bir tür basitliktir; siyasetin karmaşık sorumluluk alanlarından sıyrılma arzusunun cümleye dökülmüş hâlidir. Oysa parlamenter sistemde komisyonlar, yasa yapım sürecinin sinir uçlarıdır. Komisyonlara katılmamak, yalnızca bir teknik tercih değil, halktan alınan temsil yetkisinin pratik işleyişini inkâr etmektir. İyi Parti’nin bu kararı, Meclis içi çalışmaları küçümseyen, kurumsallığı değil popülizmi önceleyen bir eğilimin göstergesidir. Bugün millî güvenliği ilgilendiren bir konuda komisyona katılmaktan imtina eden bir parti, yarın anayasa değişikliğinde de “biz kurucu değiliz” diyebilir mi? Ya da bir ekonomik kriz anında “biz bütçeci değiliz” diyerek kenara mı çekilecektir?
İdeolojik mi, konjonktürel mi?
İyi Parti’nin bu tutumunun ardında ideolojik bir ilke aramak boşuna.........
© Türkiye
