menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Zengin Topraklar, Yoksul Halk: Türkiye’de Ekonomik Bağımlılık, Yönetim Krizi ve Milli Çıkış Yolu

7 0
21.08.2025

Türkiye, yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından dünyanın en şanslı ülkelerinden biri olarak görülmektedir. Bor, krom, altın, gümüş, kömür, toryum ve daha niceleri, ülke topraklarının altında zenginlik olarak yatmaktadır (Yılmaz, 2019). Ancak bu zenginlikler, tarihsel süreç boyunca çoğu kez yabancı şirketlerin veya yerli işbirlikçilerin çıkarlarına hizmet etmiş, halkın refahına dönüşmemiştir. Bu çelişki, “zengin topraklar üzerinde fakir halk” olgusunu sürekli yeniden üretmektedir.

Bu durumun en önemli nedenlerinden biri, ekonomik bağımlılık ilişkilerinin tarihsel sürekliliğidir. Osmanlı’nın kapitülasyonlarla başlayan dışa bağımlı ekonomik yapısı, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde büyük ölçüde aşılmaya çalışılmış, ancak sonraki dönemlerde, özellikle 1980 sonrası liberal politikalarla yeniden dışa bağımlı hale gelmiştir (Keyder, 1981).

Türkiye’nin yaşadığı temel sorun yalnızca doğal kaynakların yanlış yönetilmesi değil, aynı zamanda liyakatsiz yöneticiler eliyle halkın çıkarına olmayan kararların alınmasıdır. Siyasi iktidarların günü kurtarmaya dönük politikaları, uzun vadeli kalkınma hedeflerini gölgelemiş ve toplumsal eşitsizliği derinleştirmiştir (Öniş, 2004).

Bu nedenle Türkiye’de madenlerin “peşkeş çekilmesi” olgusu ciddiye alınmalı, mevcut yönetim anlayışından çıkılmalı; çözüm olarak Atatürk’ün (Çin’in de uyarladığı Atatürk modeli) milli ve karma ekonomi modeli ile Çin’deki kalkınma tecrübesi göz önünde bulundurulmalıdır. Türkiye, doğru sistem ( ve ilkeler 6 Ok), doğru yönetim ve liyakatli insan kaynağının doğru değerlendirilmesi ile gerçek bir çıkış yolu oluşturulabilir.

Türkiye’nin jeolojik yapısı, ülkeyi dünyanın en zengin maden rezervlerinden birine sahip kılmaktadır. Özellikle bor rezervleri açısından Türkiye, dünya rezervlerinin s’üne sahiptir (MTA, 2020). Buna rağmen, bor madeninden elde edilen katma değer çoğu zaman yabancı şirketlerin veya ham madde ihracatına bağımlı politikaların etkisiyle düşük kalmaktadır. Örneğin, işlenmiş bor ürünleri yerine ham bor ihracatı, Türkiye’nin kayıplarını artırmaktadır (Ertuğrul, 2018).

Yeraltı zenginliklerinin halkın refahına dönüşememesi, devletin planlama ve sanayi politikalarındaki zafiyetlerle doğrudan ilişkilidir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan Sümerbank, Etibank ve diğer sanayi tesisleri, madenlerin işlenerek katma değere dönüştürülmesini sağlamıştı (Boratav, 2012). Ancak 1980 sonrası özelleştirme dalgası, bu stratejik kurumların elden çıkmasına yol açmıştır.

Günümüzde maden işletmeciliği çoğu kez kısa vadeli rant amacıyla yapılmaktadır. Çevre felaketlerine yol açan altın siyanür madenciliği, Kaz Dağları ve Fatsa örneklerinde olduğu gibi halkın yaşamını tehdit etmektedir (Çetiner, 2021). Buna rağmen hükümetler, uluslararası şirketlere imtiyaz tanımaya devam etmektedir.

Bu tablo, Türkiye’deki ekonomik yapının sömürüye açık karakterini göstermektedir. Kaynakların bol olmasına rağmen halkın yoksullaşması, sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal bir tercihin........

© Turkish Forum