menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sahte: Fesih, Silah Bırakma ve Barışın Anatomisi: PKK’nın “Silah Bıraktığı” İddiası ve Türkiye’de Algı Yönetiminin Politik İşlevi

8 0
13.05.2025

PKK’nın kendini feshettiği veya silah bıraktığına dair son dönemde kamuoyuna yansıtılan söylemler, güvenlik gerçekliğiyle uyuşmamaktadır.

Türkiye’deki bu sürecin dünyadaki benzer örgütlerin (IRA, FARC) silahsızlanma süreçleriyle karşılaştırmalı analizi bu anlamda önem kazanmaktadır.
Ayrıca iktidar ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) bu söylemleri kamuoyunu aldatma aracı olarak nasıl kullandığı ortadadır. Algı yönetimi yoluyla siyasal meşruiyet üretme stratejileri, demokratik denetim ve ulusal güvenlik açısından kritik bir tehdit olarak değerlendirilmelidir.

Bu tür açıklamalar, yalnızca bilgi eksikliği ya da diplomatik stratejilerle açıklanamaz; bilakis, halkın algısını şekillendirme amacı güden derin bir siyasi manipülasyonun parçası olarak değerlendirilmelidir. Kamuoyuna yansıtılan söylemlerle, milliyetçi ve muhafazakâr seçmenin güvenlik kaygıları yatıştırılmaya çalışılmakta; bu yolla siyasi kazanımlar elde edilmektedir. Oysa güvenlik gibi ciddi ve teknik uzmanlık gerektiren konuların, siyasal popülizmin bir enstrümanına dönüştürülmesi, uzun vadede devletin kurumsal kapasitesini zayıflatmaktadır.

PKK’nın kendini feshettiğine dair iddiaların hiçbir bağımsız kurum, uluslararası örgüt ya da tarafsız gözlemci tarafından doğrulanmamış olması, sürecin ne denli içi boş bir propaganda çalışması olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Aynı zamanda PKK’nın Suriye kolu olan YPG’nin faaliyetleri halen aktif bir şekilde devam etmekte; özellikle ABD’nin desteğiyle bu yapı bölgesel bir aktöre dönüştürülmektedir. Bu durum, sözde “bitirilen” bir örgütün fiilen yeniden yapılandığını ortaya koymaktadır.

Bu bağlamda kamuoyuna servis edilen bilgiler, halkın karar alma süreçlerinde sağlıklı bilgiye erişmesini engellemekte ve siyasi manipülasyona açık bir ortam yaratmaktadır. Demokratik rejimlerde bilginin denetimi değil, şeffaflığı esastır. Türkiye’de bu denge, özellikle güvenlik meseleleri üzerinden bozulmuş durumdadır.

Uluslararası alanda silahlı örgütlerin sivilleşme ve silah bırakma süreçleri oldukça belirgin standartlara sahiptir. Bu süreçler, genellikle uzun müzakerelere, dış denetime, toplumsal rehabilitasyona ve kurumlar arası uzlaşmaya dayanır. Bu örneklerden en bilinenlerinden biri olan IRA (İrlanda Cumhuriyet Ordusu), 1998’de imzalanan Hayırlı Cuma Anlaşması sonrası silah bırakmış, süreç uluslararası gözlemciler tarafından denetlenmiştir. Silahların gerçek anlamda imhası ve örgüt üyelerinin siyasi hayata entegrasyonu açık ve şeffaf biçimde gerçekleşmiştir.

Kolombiya’da ise FARC (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri), 2016 yılında hükümet ile imzalanan kapsamlı barış anlaşması neticesinde silahlarını Birleşmiş Milletler gözetiminde teslim etmiş ve siyasi partiye dönüşmüştür. FARC üyeleri, eğitim ve iş programlarına alınmış, yeniden entegrasyon süreci devletin himayesinde yürütülmüştür. Bu süreçte hem silahsızlanma hem de toplumsal barış için gerekli yapısal dönüşümler uygulanmıştır. Bu örnekler, bir örgütün fesih sürecinin sadece sözle değil, kurumsal ve toplumsal dönüşümle mümkün olabileceğini göstermektedir.

Oysa Türkiye’de PKK örneği bu uluslararası tecrübelerle örtüşmemektedir. Ne silahlar bağımsız gözlemciler eşliğinde toplanmıştır, ne de örgüt üyelerinin sivilleşme süreçleri başlatılmıştır. Üstelik PKK’nın YPG aracılığıyla Suriye’de hâlen askeri yapılanmasını sürdürmesi, “silah bırakma” söylemini bütünüyle boşa çıkarmaktadır. Bu süreç, gerçekte bir dağıtma değil, geçici pozisyon değiştirme stratejisi olarak okunmalıdır.

PKK’nın Irak’taki silahlı kapasitesini Barzani ve Talabani kontrolündeki bölgelere “emanet” etmesi, silahsızlanma değil, taktiksel pozisyon alma biçimidir. Bu bölgelerdeki yapıların Türkiye ile çeşitli siyasi ve ticari ilişkileri bulunmasına rağmen, PKK’nın varlığına göz yumulması, sürecin iç yüzünün ne kadar karmaşık ve çelişkili olduğunu göstermektedir. Silahların başka bir örgüte veya müttefik bir yapıya devri, silahsızlanma olarak sunulamaz.

Dolayısıyla Türkiye’nin PKK ile ilgili “fesih” ve “silah bırakma” süreci, dünya örnekleriyle karşılaştırıldığında, propaganda amaçlı bir içerik taşımakta ve ciddi biçimde gerçeklikten sapmaktadır. Bu tür söylemler, yalnızca ulusal güvenliği değil, aynı zamanda uluslararası düzeyde Türkiye’nin inandırıcılığını da zedelemektedir.

Algı yönetimi, özellikle otoriterleşme eğilimindeki yönetim biçimlerinde sıkça başvurulan bir siyasal stratejidir. Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki iktidar, güvenlik politikalarını bir araç olarak kullanarak toplumsal kutuplaşmayı körüklemekte, milliyetçi söylemlerle iktidarını........

© Turkish Forum