menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mehdi Eker’in , “Kerkük Ne Kadar Türkse İstanbul da O Kadar Kürttür” Söylemi: Bölücülük ve Tarihsel Gerçeklerin Çarpıtılması

17 0
04.09.2025

Kerkük’de İstanbul’da Türktür!

Eski Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehdi Eker’in “Kerkük ne kadar Türkse İstanbul o kadar Kürttür” sözleri, Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü tehdit eden ve tarihsel gerçekleri çarpıtan bir söylem olarak dikkat çekmektedir. Bu ifade, yalnızca etnik kimlik temelli bir bakış açısına yaslanmakla kalmamakta, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısı ve anayasal düzeni ile de çelişmektedir.

Atatürk’ün millet anlayışı, etnik köken farklılıklarını aşan, vatandaşlık bağına dayalı kapsayıcı bir üst kimlik olarak “Türk milleti” kavramını tanımlar. Anayasa’nın 66. maddesi de bu ilkeyi açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu nedenle İstanbul gibi tarih boyunca Türk devletine başkentlik yapmış bir şehri “Kürt şehri” ilan etmek, yalnızca tarihsel gerçeklere değil, anayasal düzenin ruhuna da aykırıdır.

Bu tür söylemler, emperyalist güçlerin Ortadoğu’da uyguladığı böl-yönet politikalarının yerel yansımaları olarak değerlendirilmelidir. Kerkük’ün Türk kimliği tarihsel belgelerle sabitken, İstanbul’un sözde “Kürt” kimliği üzerinden yeniden tanımlanması yapay bir siyasal mühendisliktir.

Bu makale, söz konusu söylemin tarihsel, sosyolojik, antropolojik, psikolojik, siyasal ve felsefi açılardan neden yanlış olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Ayrıca Atatürk’ün millet anlayışı, anayasanın temel ilkeleri ve üniter devlet perspektifi ışığında, bu tür ifadelerin neden “anayasal suç” niteliği taşıdığı irdelenecektir.

I. Antropolojik ve Tarihsel Perspektif

Türk milletinin tarihsel varlığı, yalnızca bir coğrafyaya hapsedilemeyecek kadar geniş ve köklüdür. Orta Asya’dan Anadolu’ya, Mezopotamya’dan Balkanlar’a uzanan süreç, Türklerin birçok şehir ve bölgeyle organik ve kök bağı kurmasına zemin hazırlamıştır. Özellikle Halep’ten Süleymaniye’ye kadar uzanan coğrafya, tarih boyunca “Türkmeneli” olarak adlandırılmıştır ve Türkmen varlığı burada kesintisiz olmuştur. Kerkük, Musul, Erbil, Tal Far, Musul, Altunköprü, Süleymaniye ve Tuzhurmatu gibi şehirler, yalnızca coğrafi değil, kültürel ve siyasi açıdan da Türk kimliğinin merkezleri olarak belgelenmiştir. Arkeolojik bulgular ve Osmanlı arşiv kayıtları, bu bölgenin tarihsel olarak Türkmen eliyle şekillendiğini doğrulamaktadır.

Ne var ki modern dönemde, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu coğrafyada emperyalist müdehalelerle yapay demografik değişimler yaşanmıştır. İ giltere’nğn ve ABD’nin Ortadoğu politikaları, ayrılıkçı Barzani ve Talabani hareketleri, terör örgütü PKK’nın ve İŞİD’in faaliyetleriyle Türkmenler sistematik olarak güney bölgelere sürülmüş, böylece bölgenin kadim Türk nüfusu stratejik olarak zayıflatılmıştır. Türkiye’deki siyasi iktidarların bir kısmı, bu tarihi gerçekleri koruyamayıp, “Fars kökenli “Kürt” sosyal grubunu” bağımsız bir etnik kimlik olarak tanımış, Türkmeneli Coğrafyası gaspetilmiş ve bu coğrafyadaki Türk kimliği zayıflatılmıştır.

İstanbul’un Türk kimliği, bu bağlamda farklı bir tarihsel derinliğe sahiptir. Osmanlı İmparatorluğu’na 1453’ten itibaren başkentlik yapmış ve Türk devlet geleneğinin merkezi olmuş İstanbul, kültürel ve siyasi olarak Türk kimliğinin simgesi niteliğindedir. Dolayısıyla İstanbul’u “Kürt şehri” olarak tanımlamak, tarihsel ve kültürel gerçeklerle çelişmektedir. İstanbul’a Kürt nüfusun göç etmesi, Avrupa’daki Türk göçmenlerinin örneklerinde olduğu gibi yalnızca bir göç olgusudur; şehir kimliğini değiştirmez.

Bu bağlamda, antropolojik ve tarihsel açıdan Mehdi Eker’in söylemi, gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Kerkük ve tüm Türkmeneli coğrafyası tarihsel olarak Türk’tür ve İstanbul da aynı şekilde Türk’tür. Bu tür söylemler, bölücü politikaların söylemsel altyapısını güçlendirmekte ve toplumsal, kültürel ve hukuki bütünlüğü zedelemektedir. Dolayısıyla tarih, arkeolojik bulgular ve yazılı belgeler ışığında Türkmeneli coğrafyasının Türk kimliğinin çarpıtılmasına izin verilmemelidir.

II. Kültürel ve Sosyolojik Boyut

Toplumların kimlik oluşumunda kültür, dil, din, gelenek ve tarihsel hafıza birleştirici unsurlar olarak merkezi rol oynamaktadır. Türk milleti, yüzyıllar boyunca yalnızca etnik bir aidiyet üzerinden değil, ortak değerler, müşterek yaşam biçimleri ve siyasi birlik üzerinden inşa edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde farklı etnik unsurlar bir arada yaşamış, fakat devletin siyasi ve kültürel merkezi Türk kimliği olmuştur. Cumhuriyet döneminde ise Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” ifadesi, farklı kökenlerden gelen yurttaşların bir ortak kimlik etrafında birleşmesini sağlamıştır. Dolayısıyla kültürel ve sosyolojik açıdan İstanbul, Türk tarihinin ve kimliğinin en güçlü sembollerinden biridir.

İstanbul’un “Kürt şehri “ olarak tanımlanması, kültürel gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Evet, 20. yüzyılın ortalarından itibaren özellikle Güneydoğu Anadolu’dan İstanbul’a yoğun bir göç olmuştur. Ancak bu göç, şehrin kültürel kimliğini değiştirmemiştir. Aynı şekilde, Avrupa’nın büyük şehirlerinde yaşayan Türk göçmenler de Köln, Berlin veya Viyana’yı “Türk şehri” yapmamaktadır. Sosyolojik olarak bu durum, bir etnik topluluğun göç sonucu farklı coğrafyalarda varlık göstermesiyle ilgilidir; fakat bu, bir şehrin tarihsel ve........

© Turkish Forum