Küresel ve Bölgesel satrançta: “Pakistan-Afganistan Çatışmaları”
Pakistan ve Afganistan arasındaki sınır çatışmaları, uzun yıllardır bölgesel ve uluslararası güvenliği etkileyen karmaşık bir sorun olarak öne çıkmaktadır. Sınır bölgelerindeki gerilimler, yalnızca iki ülkenin iç siyasetiyle sınırlı kalmayıp, ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve İran gibi dış güçlerin stratejik çıkarlarını da doğrudan ilgilendirmektedir (Haqqani, 2013; Tellis, 2019).
Son dönemdeki çatışmalar, Taliban’ın Afganistan’daki iktidarının yeniden pekişmesi ve Pakistan’ın sınır güvenliği politikalarıyla ilişkilidir. Ayrıca Bagram Havaüssü gibi stratejik üslerin kontrolü, bölgedeki güç dengesini belirleyen kritik bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır (Cordesman, 2015).
Bölgede sürdürülebilir bir barış ve istikrarın sağlanabilmesi için diplomasi, ekonomik işbirliği ve çok taraflı uluslararası mekanizmalar büyük önem taşımaktadır. BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü (SCO) gibi örgütlerin rolü, çatışmaların çözümünde hem diplomatik hem de ekonomik araçlarla bölgesel istikrarı desteklemektedir (BRICS Summit Declarations, 2024; SCO Secretariat, 2025).
Pakistan ve Afganistan arasındaki çatışmalar, sadece iki ülkeyi değil tüm bölgeyi etkileyen bir güvenlik krizini ortaya koymaktadır (Haqqani, 2013). Ekim 2025 itibarıyla sınır bölgelerinde şiddetli çatışmalar devam etmekte ve bu durum, özellikle siviller üzerinde ciddi insani sonuçlar doğurmaktadır (International Crisis Group, 2025).
Bölgede çok sayıda dış güç ve uluslararası aktör bulunması, çatışmaların çözümünü karmaşık hale getirmektedir. ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve İran’ın bölgedeki çıkarları, Pakistan ve Afganistan arasındaki çatışmaların uluslararası bir boyut kazanmasına neden olmaktadır (Tellis, 2019).
Çatışmaların çözümü yalnızca askeri yollarla mümkün görünmemektedir; diplomasi ve bölgesel işbirliği mekanizmaları, uzun vadeli istikrar için kritik öneme sahiptir (Cordesman, 2015). Bu bağlamda BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü (SCO) gibi örgütler, çatışmaların azaltılmasında önemli bir rol oynayabilir (SCO Secretariat, 2025).
Pakistan-Afganistan sınırındaki anlaşmazlıklar, büyük ölçüde Durand Hattı’na dayanmaktadır. 1893’te Britanya Hindistanı ve Afganistan arasında çizilen bu sınır, Afganistan tarafından hiçbir zaman resmi olarak kabul edilmemiştir (Haqqani, 2013). Sınırın geçerliliğine ilişkin bu itiraz, özellikle sınır bölgelerindeki Pashtun topluluklarının iki ülke arasında bölünmüş olmasıyla daha da karmaşık hale gelmiştir.
Soğuk Savaş döneminde, Afganistan Sovyetler Birliği ile yakın ilişkiler geliştirirken, Pakistan ABD ve Çin ile ittifak kurmuştur (Rashid, 2010). Bu farklılıklar, hem bölgesel hem de uluslararası güvenlik dengelerini etkilemiş ve sınır bölgelerinde sürekli bir çatışma ortamı yaratmıştır.
1990’larda Sovyetler Birliği’nin Afganistan’dan çekilmesi sonrası, Taliban’ın iktidara gelmesiyle Pakistan, Taliban’a destek vermiştir. Bu destek, iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirmekte iken aynı zamanda komşu ülkeler ve ABD nezdinde gerilim yaratmıştır (Giustozzi, 2009).
2001’de ABD’nin Afganistan müdahalesi, Pakistan’ın hem ABD ile işbirliği yapmasını hem de Taliban’ın Pakistan’daki uzantılarıyla ilişkilerini sürdürmesini zorunlu kılmıştır. Bu çelişkili politika, Pakistan iç güvenliğini zaman zaman tehdit eden terörist saldırılara yol açmıştır (Fair, 2014).
Günümüzde Taliban’ın Afganistan’da yeniden iktidara gelmesi, Pakistan-Afganistan sınırında eski çatışma dinamiklerini tekrar canlandırmıştır. Pakistan, TTP gibi gruplara Afganistan’dan destek verildiğini iddia ederken, Afganistan tarafı bu suçlamaları reddetmektedir (Cordesman, 2015).
9–15 Ekim 2025 tarihleri arasında Pakistan ve Afganistan arasındaki çatışmalar hızla tırmandı. Pakistan hava saldırıları düzenlerken, Taliban güçleri sınır noktalarına karşılık verdi (International Crisis Group, 2025).
Afgan tarafı 58 Pakistan askerinin öldüğünü iddia ederken, Pakistan 23 asker kaybını doğrulamış ve 200’den fazla Taliban militanının etkisiz hale getirildiğini bildirmiştir. Bu veriler çatışmaların yoğunluğunu ve tarafların karşılıklı olarak güç gösterisini ortaya koymaktadır.
Suudi Arabistan ve Katar arabuluculuğunda geçici bir ateşkes ilan edilmiş olsa da, çatışmalar kısa süre içinde tekrar başlamıştır. Bu durum, bölgede kalıcı bir çözümün sağlanmasının zorluklarını göstermektedir (United Nations Security Council Reports, 2025).
Çatışmaların sivil halk üzerindeki etkisi de ciddi boyuttadır. Birleşmiş Milletler, taraflara insani koridorlar ve ateşkese uyum çağrısında bulunmuştur (UN Security Council, 2025). İnsani krizler, uluslararası toplumun bölgeye müdahale ihtiyacını artırmaktadır.
Ayrıca, çatışmaların yeniden başlaması, bölgedeki diğer stratejik unsurların (ör. Bagram Havaüssü) ve dış güçlerin hareketlerini doğrudan etkilemektedir. Bu durum, yerel çatışmaların bölgesel ve küresel boyuta taşındığını göstermektedir (Giustozzi, 2009).
4.1. Çin
Çin, Pakistan’ın en yakın stratejik müttefiklerinden biri olarak, bölgedeki çatışmaların kendi çıkarlarını tehdit ettiğini değerlendirmektedir (Haqqani, 2013). Özellikle Kuşak ve Yol İnisiyatifi kapsamında Pakistan ve Afganistan sınır bölgelerinde yatırımlar yapan Çin, bu projelerin güvenliğinin sağlanmasını öncelikli hedef olarak görmektedir.
Çin, çatışmaların tırmanmasını önlemek için diplomatik girişimlerde bulunmakta ve hem Pakistan hem de Afganistan’a barış çağrısı yapmaktadır (Tellis, 2019). Bu diplomatik çabalar, taraflar arasındaki gerilimi azaltmaya ve Çin’in ekonomik yatırımlarını güvence altına almaya yöneliktir.
Pekin, aynı zamanda BRICS ve SCO çerçevesinde bölgesel işbirliğini teşvik ederek, çatışmaların sadece askeri değil ekonomik ve diplomatik yollarla çözülmesini savunmaktadır (SCO Secretariat, 2025). Bu strateji, Çin’in uzun vadeli bölgesel nüfuz hedefleriyle uyumludur.
Çin’in bölgeye yaklaşımı, istikrarın sağlanması ve ABD’nin bölgedeki etkisinin sınırlanması açısından önemli bir araçtır (Tellis, 2019). Çin, Afganistan’da doğrudan askeri varlık kurmasa da ekonomik ve diplomatik baskılarla tarafları yönlendirmektedir.
Dolayısıyla , Çin’in bölgeye müdahalesi, yalnızca güvenlik değil, aynı zamanda enerji ve ulaşım projelerinin sürdürülebilirliği açısından kritik önem taşımaktadır (Haqqani, 2013). Bu nedenle Çin, çatışmaların çözümünde aktif bir diplomatik rol üstlenmektedir.
4.2. Rusya
Rusya, Afganistan’daki istikrarsızlık ve ABD’nin olası Bagram Havaüssü dönüşü karşısında dikkatli bir yaklaşım benimsemektedir (Fair, 2014). Moskova, bölgesel güvenlik dengesini korumak ve Orta Asya’daki etkisini artırmak amacıyla hem Pakistan hem Afganistan ile diplomatik temas halindedir.
Rusya’nın önceliği, Taliban yönetimiyle ilişkileri yönetmek ve çatışmaların Orta Asya’ya yayılmasını önlemektir (Giustozzi, 2009). Bu yaklaşım, Rusya’nın hem SCO çerçevesindeki hem de ikili ilişkilerdeki stratejik çıkarlarını korumasını sağlamaktadır.
Moskova, çatışmaların tırmanması durumunda diplomatik baskı ve ekonomik yaptırımlar dahil çeşitli yöntemlerle tarafları dengelemeyi amaçlamaktadır (Cordesman, 2015). Bu politika, ABD’nin bölgedeki hareket alanını sınırlandırmayı hedeflemektedir.
Rusya, ayrıca BRICS ve SCO platformlarında Afganistan’ın istikrarlı bir ülke olarak kalmasını savunmakta ve uluslararası işbirliği mekanizmalarının önemini vurgulamaktadır (SCO Secretariat, 2025). Bu strateji, bölgesel çatışmaların çok taraflı diplomasi ile çözülmesine olanak tanımaktadır.
Özellikle, Rusya’nın tutumu, bölgedeki güç dengesini korumaya yönelik pragmatik ve çok boyutlu bir yaklaşımdır (Tellis, 2019). Moskova, çatışmaların kontrolsüz şekilde yayılmasını engellemek için aktif bir arabulucu rol üstlenmektedir.
4.3. Hindistan
Hindistan, Afganistan ile ilişkilerini güçlendirerek Pakistan’a karşı stratejik bir denge unsuru yaratmayı hedeflemektedir (Rashid, 2010). Yeni Taliban yönetimi ile diplomatik temaslar kuran Hindistan, Afganistan’ın istikrarının kendi güvenliği........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein