“BOP-CULARIN, “Terörsüz Türkiye” Adlı Federasyon Tuzağından Halk Cumhuriyetine: Türkiye’nin Varoluş Mücadelesi” ve Has Halk Hareketi
Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yılı devirdiği şu günlerde, ekranlardan ve meydanlardan yankılanan bir cümle var: “Her şey çok güzel olacak” ya da “Büyük ve güçlü Türkiye”… Ancak aynı anda, sınır ötesinde yarı-bağımsız yapılar, federatif talepler, bölgesel yönetimler türemeye devam ediyor. Emperyalizmin taşeronu haline gelmiş yapılar ise şımartılıyor, uluslararası platformlarda “temsil” ediliyor.
Peki bu nasıl oldu? Nasıl oldu da bölünme kelimesi önce komplo, sonra tartışma, sonra “gerçekçi çözüm” kisvesiyle dolaşıma sokuldu? Bizi bu noktaya getirenler sadece dış mihraklar mıydı, yoksa içimizdeki “yerli işbirlikçiler” mi daha büyük tahribat yarattı?
1.1. Terör Örgütünden Küresel Figüre: PKK’nın Evrimi
1978 yılında Abdullah Öcalan öncülüğünde, ABD-Gladyo’nun kontrolünde kurulan terör örgütü PKK (Partiya Karkerên Kurdistanê – Kürdistan İşçi Partisi), kuruluşundan itibaren sözde Marksist-Leninist çizgide silahlı bir devrim hedeflemiş ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı etnik temelli bir “silahlı mücadele” başlatmıştır[^1]. Ancak PKK’nın bu yapısı zamanla evrilmiş, yalnızca bir terör örgütü değil, aynı zamanda küresel bir “kimlik temsilcisi” olarak pazarlanmak üzere yeniden konumlandırılmıştır.
1980’li ve 1990’lı yıllarda kırsal alanda yürütülen “gerilla savaşının” ardından, örgüt 2000’li yıllarda şehir merkezlerine, propaganda sahasına ve “diplomatik lobicilik” faaliyetlerine yönelmiştir. Uluslararası aktörlerin özellikle ABD, İsrail, AB ülkelerinin stratejik desteğiyle, PKK’nın “Kürt halkının temsilcisi” olduğu söylemi sistematik biçimde inşa edilmiştir. Böylece bir terör örgütü, uzun vadeli ve çok boyutlu bir tanıtım kampanyası aracılığıyla meşruiyet kazanma sürecine sokulmuştur[^2].
1.2. Medya ve Algı Savaşları: PKK’nın İmaj Yönetimi
PKK’nın tanıtım kampanyasının en güçlü ayağı medya ve algı yönetimi olmuştur. Örgüt, Avrupa’daki uydu televizyonları, sosyal medya platformları ve YouTube kanalları aracılığıyla geniş bir propaganda ağı kurmuştur. Özellikle Roj TV (eski ismiyle MED TV), örgütün Avrupa’daki “Kürt diasporasını” mobilize etmede ve uluslararası kamuoyunda “meşruiyet” yaratmada önemli rol oynamıştır[^3].
Sosyal medyanın gelişimiyle birlikte bu algı yönetimi daha yaygın ve etkili hale gelmiş, özellikle Batı kamuoyuna hitap eden görseller, “özgürlük savaşçısı kadın gerillalar” gibi imgeler üzerinden PKK sempatizanlığı oluşturulmuştur[^4]. Bu imgeler, uluslararası sol çevreler, feminist gruplar ve hatta çevre hareketleriyle ilişkilendirilerek ideolojik meşruiyet kazandırma aracı olarak kullanılmıştır.
Bu süreçte Batılı akademik çevrelerin de katkısıyla PKK, “etnik hak mücadelesi” veren bir yapı olarak sunulmuş, silahlı şiddet büyük ölçüde göz ardı edilmiştir[^5].
1.3. Akademik Meşrulaştırma ve Sivil Toplum İlişkileri
PKK’ya yönelik meşrulaştırma süreci yalnızca medya ile sınırlı kalmamış, Batı’da ve Türkiye’deki bazı akademik çevrelerce desteklenmiştir. “Kürt sorununun çözümüne” dair yapılan çalışmaların bir kısmında PKK’nın “sorunun parçası değil, çözümün parçası” olarak sunulması, bu stratejinin önemli bir ayağını oluşturmuştur[^6].
Uluslararası sivil toplum kuruluşları ve insan hakları örgütleri, zaman zaman PKK’ya yönelik operasyonları “hak ihlali” olarak göstermiş ve örgütün terörist kimliği yerine mağdur söylemini ön plana çıkarmıştır. Avrupa Parlamentosu, bazı ülkelerin yerel yönetimleri ve insan hakları raporlarında, PKK’nın adının doğrudan zikredilmeden “Kürt güçleri”, “silahlı direniş grubu” ya da “öz savunma birlikleri” gibi ifadelerle anılması, bu meşrulaştırma sürecinin resmi yansımasıdır[^7].
1.4. PKK’nın Siyasi Uzantıları ve Tanıtımın Devamı
PKK’nın legal görünümlü uzantısı olan siyasi yapılar da tanıtım kampanyasında önemli bir rol oynamıştır. Türkiye’de DEM-HDP ve öncesindeki partiler (HADEP, DEHAP, DTP, BDP, DEM) aracılığıyla hem siyasal alanda hem de uluslararası düzeyde örgütün tezleri dillendirilmiş, bu partiler vasıtasıyla PKK, yasal siyaset alanına entegre edilmiştir[^8].
Bu süreçte örgüt, demokratik talepler, “ana dilde eğitim, yerel yönetim özerkliği” gibi başlıkları merkeze alarak Türkiye’nin üniter yapısına doğrudan meydan okuyan bir siyasal söylem geliştirmiştir. Bu söylem uluslararası alanda “azınlık hakları” üzerinden yankı bulmuş, özellikle AB süreci içinde “müzakere edilmesi gereken bir taraf” pozisyonuna yerleştirilmiştir[^9].
Bölgede PKK’nın 50 yıllık varlığı, sadece silahlı çatışmalarla değil; kapsamlı, çok katmanlı ve sistematik bir tanıtım ve meşruiyet inşa süreciyle karakterize edilmiştir. Bu süreçte medya, akademi, diplomasi, sivil toplum ve uluslararası hukuk alanları etkin biçimde kullanılmıştır. Türkiye’nin güvenliği ve milli bütünlüğü açısından bu kampanyanın etkilerini yalnızca askeri değil, toplumsal ve zihinsel düzeyde de analiz etmek zorunludur.
Kaynakça:
[^1]: Olson, R. (1996). The Kurdish Nationalist Movement in the 1990s. University Press of Kentucky.
[^2]: Marcus, A. (2007). Blood and Belief: The PKK and the Kurdish Fight for Independence. NYU Press.
[^3]: Romano, D. (2006). The Kurdish Nationalist Movement: Opportunity, Mobilization and Identity. Cambridge University Press.
[^4]: Gürbüz, M. (2016). Rethinking the PKK: Gender, Identity, and Political Mobilization. Routledge.
[^5]: Tezcür, G. M. (2010). “Kurdish Nationalism and Identity in Turkey: A Comparative Perspective,” Journal of Nationalism and Ethnic Politics, 16(2), 197–218.
[^6]: Watts, N. F. (2010). Activists in Office: Kurdish Politics and Protest in Turkey. University of Washington Press.
[^7]: European Parliament Reports (2018). “On the Situation of Kurdish People in Turkey,” Resolution 2018/2894(RSP).
[^8]: Çandar, C. (2012). Leaving the Mountain: PKK and the Quest for Peace in Turkey. Istanbul Policy Center.
[^9]: Entessar, N. (2010). Kurdish Politics in the Middle East. Lexington Books.
2.1. Büyük Ortadoğu Projesi’nin Temel Mantığı
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), 2003 yılında ABD Başkanı George W. Bush tarafından açıkça dillendirilen, ama kökeni 1990’lara kadar uzanan bir jeopolitik stratejidir. ABD’nin bu proje aracılığıyla hedeflediği temel amaç, Ortadoğu’nun siyasi haritasını yeniden çizmek, enerji kaynaklarını ve geçiş yollarını kontrol altına almak ve İsrail’in güvenliğini kalıcı olarak garanti altına almaktır[^1].
BOP’un görünürdeki hedefi “demokrasi ihracı” ve “otoriter rejimlerin dönüştürülmesi” olarak lanse edilmiştir. Ancak uygulamada etnik ve mezhepsel fay hatları derinleştirilmiş, devlet yapıları parçalanmış ve bölgede sürekli bir istikrarsızlık durumu yaratılmıştır[^2].
Bu süreçte Irak, Suriye, Libya gibi ülkelerde yaşanan rejim değişiklikleri, iç savaşlar ve dış müdahaleler, BOP’un pratik sonuçlarını gözler önüne sermektedir. Proje, klasik sömürgecilikten farklı olarak, “içeriden çökertme” ve “sözde halk hareketleriyle meşrulaştırma” gibi yöntemlere dayanır.
2.2. Türkiye BOP’un Neresinde?
Türkiye, jeopolitik konumu, sahip olduğu enerji koridorları ve büyük iç pazarı sebebiyle BOP’un merkez hedeflerinden biridir. ABD’nin bölgedeki yeni sınırlar haritası (“New Middle East Map”) birçok uzman tarafından tartışılmış, bu haritada Türkiye’nin güneydoğusunun “bağımsız Kürdistan” bölgesine dahil edildiği görülmüştür[^3].
Türkiye, BOP kapsamında “ılımlı İslam ülkesi” modeli olarak sunulmuş ve 2000’li yılların başında bu projeye “eş başkanlık” seviyesinde dahil olmuştur. Dönemin siyasi söylemlerinde BOP, bir kalkınma ve özgürlük projesi olarak kamuoyuna tanıtılsa da, asıl hedef Türkiye’nin üniter yapısının zayıflatılması ve etnik yapılar üzerinden federatif/parçalı bir yapı yaratılmasıdır[^4].
PKK bu bağlamda yalnızca bir terör örgütü değil, BOP’un Türkiye ayağındaki iç dinamiği olarak işlev görmektedir.
2.3. Etnik ve Mezhepsel Ayrışmanın Teşviki
BOP’un en etkili taktiklerinden biri, bölgedeki etnik ve mezhepsel ayrımları stratejik biçimde derinleştirmektir. Irak’ta Şii-Sünni-Kürt bölünmesi, Suriye’de Alevi-Nusayri-Sünni eksenindeki çatışmalar, bu politikanın doğrudan sonucudur. Türkiye’de de benzer bir bölünme senaryosu Kürt-Türk, Sünni-Alevi ayrılıkları üzerinden yürütülmeye çalışılmaktadır[^5].
Bu doğrultuda, “kültürel” haklar söylemiyle başlayan talepler, zamanla “özerklik”, “federasyon” ve nihayetinde “bağımsızlık” gibi hedeflere evrilmiştir. PKK ve legal uzantıları bu sürecin en önemli araçlarıdır. “Demokratik özerklik, yerel yönetim reformu” gibi masum görünen talepler, gerçekte ülke bütünlüğüne kasteden yapısal değişiklikler için altyapı oluşturmaktadır[^6].
Bu strateji, Türkiye’yi kendi iç dinamikleriyle bölünmeye zorlayan bir iç sömürgeleştirme modelidir.
2.4. BOP’un Zihinsel Kolonizasyonu: Eğitim ve Kültürel Alanlar
BOP sadece fiziki sınırların yeniden çizilmesiyle sınırlı değildir; aynı zamanda zihinsel, kültürel ve kimliksel bir dönüşüm projesidir. Bu bağlamda medya, eğitim ve kültür politikaları üzerinden geniş bir kuşatma kurulmuştur. PKK ve benzeri yapılar,Kürtçe’nin” kamusal alanda yaygınlaşmasını, ayrı müfredat taleplerini ve ideolojik eğitimi teşvik ederek ayrışmayı kurumsallaştırmaya çalışmaktadır[^7].
Batı destekli STK’lar, AB fonlu projeler ve “barış inisiyatifleri” adı altında yürütülen çalışmalarda PKK’ya yakın kadroların öne çıkarılması, bu kültürel kolonizasyonun bir parçası olarak okunmalıdır. Türkiye’nin milli kimliğiyle kavgalı bir postmodern birey profili yaratılarak, toplumsal direnç mekanizmaları felç edilmeye çalışılmaktadır[^8].
Sonuç: Direnç mi, Uyum mu?
BOP, sadece dış müdahale ile değil, içeriden yaratılan işbirlikçi mekanizmalarla hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’nin üniter yapısının çözülmesi, siyasi ve toplumsal ayrışmalarla mümkün kılınmak istenmektedir. PKK bu projenin sahadaki aracı, “etnik özerklik” ise nihai hedefe giden ilk adımdır.
Bu projeye karşı direniş, sadece askeri değil, aynı zamanda siyasi, kültürel ve eğitimsel düzlemde örgütlenmelidir. Aksi takdirde, “parça parça çözülme” süreci sessizce ama istikrarlı biçimde ilerlemeye devam edecektir.
Kaynakça:
[^1]: Chomsky, N. (2007). Failed States: The Abuse of Power and the Assault on Democracy. Metropolitan Books.
[^2]: Ali, T. (2008). The Duel: Pakistan on the Flight Path of American Power. Scribner.
[^3]: Peters, R. D. (2006). “Blood Borders: How a Better Middle East Would Look.” Armed Forces Journal.
[^4]: Duran, B. (2005). “The Justice and Development Party’s ‘Civilizational Discourse’ and the Politics of Restoration.” Insight Turkey, 7(1), 91–106.
[^5]: Barkey, H. J. & Fuller, G. E. (1998). Turkey’s Kurdish Question. Rowman & Littlefield.
[^6]: Gunter, M. M. (2011). The Kurdish Issue in Turkey: A Global Perspective. Palgrave Macmillan.
[^7]: Kirişci, K. & Winrow, G. M. (1997). The Kurdish Question and Turkey: An Example of a Trans-State Ethnic Conflict. Frank Cass.
[^8]: Gürbey, G. et al. (2017). Kurdish Autonomy and Political Economy in Turkey and Iraq. Palgrave.
3.1. Görmeyen, Duymayan, Söylemeyen: Üç Maymun Siyaseti
Türkiye’de siyasi partilerin çoğu, PKK ve benzeri yapılara dair açık ve net bir milli duruş sergilemekte yetersiz kalmış ya da bilinçli biçimde belirsiz bir çizgi benimsemiştir. Bu tutum, özellikle “demokratik çözüm”, “barış süreci”, “anadilde eğitim” ve “yerel yönetim reformu” gibi kavramlar etrafında şekillenmiş, ancak bu kavramların altının nasıl doldurulacağına dair net bir milli vizyon ortaya konamamıştır[^1].
Bu “üç maymun siyaseti”nde:
• Görmeyenler, PKK’nın şehir yapılanmalarını, kadrolaşmasını ve legal siyasetle kurduğu bağı görmezden gelir.
• Duymayanlar, açıkça PKK ile paralel söylem kullanan kişi ve kurumları duymuyormuş gibi yapar.
• Söylemeyenler, bu gerçekleri dile getirenleri ya susturmaya çalışır ya da marjinalleştirir.
Bu durum, özellikle 2000’li yıllarda “çözüm süreci” adı altında kurumsallaştırılmış; PKK ile diyalog bir “barış çabası” olarak yansıtılmıştır. Oysa süreç, devletin egemenlik haklarını PKK’nın talepleri doğrultusunda tartışmaya açmıştır[^2].
3.2. Beş Benzemez: Siyasi Çıkarlar Üstü Bir Anlaşmazlık
Türkiye siyasetinde, farklı ideolojik eksenlerden gelen partilerin (AKP, CHP, HDP (DEM), İYİ Parti, MHP vb.) zaman zaman “PKK gerçeği” konusunda ortak zeminde buluşamadığı, hatta bazı dönemlerde birbirlerini bu konuda açıkça suçladığı görülmektedir. Bu duruma halk arasında “beş benzemez” siyaseti denilebilir.
Bu siyasal yapıların her biri, PKK’ya karşı ya pragmatik gerekçelerle suskun kalmakta ya da “muhalefet refleksi”yle millî güvenlik meselelerini dahi iç politika malzemesine dönüştürmektedir.
Örneğin:
• AKP, “çözüm süreci” döneminde PKK ile müzakere yürütürken, özellikle 2015 sonrası söyleminde sert güvenlik politikalarına yönelmiştir[^3].
• CHP, geleneksel devletçi çizgisi ile “demokratikleşme” arasında bocalamış; net bir strateji sunamamıştır[^4].
• HDP-(DEM), doğrudan PKK’yla organik bağları nedeniyle eleştirilmektedir; ancak “meşru siyasi aktör” görüntüsünde ısrarcıdır.
• MHP, sert söylemler üretse de AKP ile olan iktidar ortaklığı nedeniyle bu söylemleri uygulamaya taşımakta zorlanmıştır.
• İYİ Parti, milliyetçi temellerine rağmen “Kürt seçmene” hitap eden söylemleriyle çelişen açıklamalar yapmıştır.
Bu tablo, PKK’nın siyasi meşrulaşmasına doğrudan karşı çıkamayan, çıkarlarına göre pozisyon alan bir iç ittifak sistemine dönüşmüştür.
3.3. Sivil Toplumun Sessizliği ve Entelijansiyanın Çöküşü
Türkiye’de sadece siyasi partiler değil, akademi, medya ve sivil toplum da bu süreçte önemli ölçüde sessiz kalmış ya da pasifleşmiştir. Bu durumun başlıca sebepleri:
• Akademik özgürlüğün dar anlamda ele alınarak, PKK’yı eleştiren akademik çalışmaların sistem dışına itilmesi,
• Medyanın ya siyasete angaje olması ya da ekonomik bağımlılık nedeniyle otosansüre yönelmesi,
• STK’ların büyük kısmının AB fonları, yabancı vakıflar ve Batı merkezli ağlarla ilişkilendirilmiş olmasıdır[^5].
Bu yapı, PKK ve uzantılarını doğrudan hedef almaktan kaçınmakta; hatta kimi STK’lar, insan hakları kisvesi altında PKK’ya yönelik operasyonları “devlet şiddeti” olarak tanımlayabilmektedir. Böylece sivil toplum, milli bütünlüğün destekleyicisi değil, çözülmenin sessiz tanığı haline gelmektedir[^6].
3.4. Siyasal Hafızanın Yitimi ve Stratejik Körlük
Türkiye’deki siyasi partiler, genellikle kısa vadeli seçim hesaplarıyla hareket ettiğinden, stratejik uzun vadeli tehdit algısı geliştirememektedir. PKK, FETÖ ve BOP gibi yapıların çok katmanlı ve........
© Turkish Forum
