Dikkat ederseniz, son yıllarda Türkiye’de casusluk, ajanlık ve yabancı istihbarat faaliyetlerinde belirgin bir artış gözlemleniyor. Özellikle Mossad ajanlarının yakalanması sıkça gündeme geliyor.

Yakalananlar arasında kimi sakallı dede, kimi başörtülü bacı görünümündeki mülteciler; kimi avukatlar, dedektifler, öğrenciler, vergi dairesi memurları, sigortacılar, emekliler ya da ihraç edilmiş polisler, siyasetçiler yer aldı. Elbette hâlâ yakalanmamış, deşifre olmamış veya takip aşamasında birçok casus da vardır — bu işin doğasında böylesi durumlar bulunur.

Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve askeri yapısı hakkında yabancı istihbaratlara bilgi taşıyan yerleşik hücreler mevcut. Yabancı ülkelerde istihbarat ağlarının olması başlı başına doğal kabul edilebilir; ancak burada kilit sorun, istihbarat savaşlarında deşifre olmamak ve yenilmemektir.

MİT’in başarısıyla Irak ve Suriye üzerinde gerçekleştirilen birçok etkili terörle mücadele operasyonu bunun somut örneklerindendir. Uluslararası arenada ve terörle mücadelede istihbarat ağına sahip olmak bir zorunluluktur; fakat kimi aktörler bunu meşru savunma ve korunma amaçlı kullanırken, kimileri hukuksuzluk, işgal, çatışma, iktidar değişikliği ve kaos üretmek için suistimal etmektedir.

Geçtiğimiz yıl “HER GÖRDÜĞÜN SAKALLIYI DEDEN SANMA” başlıklı bir yazı kaleme alıp bu konularla ilgili şu değerlendirmede bulunmuştum:

“2022 yılının ilk aylarında DEVA Partisi Kurucular........

© Türkgün