İnsanlığın en büyük özlemi adalet
“Şüphesiz Allah size emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adâletle hükmetmenizi emrediyor..” (Nisa, 58)
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan ve adâletle şâhitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz öfke, sakın sizi adâletsiz davranmaya sevketmesin! Adâletli olun; takvâya en uygunu, en yakışanı budur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Maide, 8)
De ki: “Rabbim her işte doğru ve adâletli olmayı emretti.” (A’raf, 29)
“Çünkü Allah, adâletli davrananları sever.” (Maide, 42)
“Herkese kendine ait olanı vermek” cümlesi adaleti en basit tabiriyle anlatan, anlaşılması kolay gibi görünen fakat içeriği hakkında çeşitli alanlarda asırlardır üzerinde mutabakata varılamayan unsurları içeren fikri bir yapıdır.
Başbuğumuz Alparslan TÜRKEŞ, “İnsanlar; yoksulluğa, açlığa, susuzluğa tahammül ederler. Fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya ASLA müsaade, müsamaha etmezler.”, MHP Genel Başkanımız, Bilge Liderimiz Sn. Devlet BAHÇELİ, “Çünkü adalet hakkın sesi, haklının sözü, halkın vicdanı, halin tercümanı, tüm mazlumların temsilcisidir ve böyle de olmalıdır.” Sözleriyle içeriği belirlenmeyen fakat önemi hakkında herkesin uzlaşıya vardığı adaletle ilgili gerçekleri ortaya koymuştur.
Vatana ihanet edenlerle ihanet etmeyenler arasındaki çizgi adalettir.
Yunan düşüncesinde adalet “iyilik sevgisi”, Platon’a göre “her insanın kendine verilen görevi yerine getirmesi”, Aristoteles’e göre “toplumun ve devletin amaçlarından biri”, Romalı Hukukçu Ulpian’a göre “herkese payına düşeni vermek konusunda sürekli olarak ve sonsuz çaba harcanması”, Hans Kelsen’e göre “temelde politikanın ilgi alanı içinde olduğu için objektif bir değerlendirmenin konusu olamazlar” ve bu nedenle hukuk alanı içinde çalışma konusu yapılmamalıdır.
Adaletin gerektirdiği eşitlikten kasıt, mutlak anlamda eşitlik değildir. “Eşit durumda olanlara eşit muameleler uygulanmasıdır.” Bu bağlamda Devlet Politikalarına ve çeşitli alanlara bakıldığında; siyasal katılım, gelir dağılımı gibi durumlarda eşitlik sağlanabilmesi ancak Devletin bu yöndeki uygulamaları sayesinde oluşacaktır. Adaletin soyut tarafı nedeniyle çoğu düşünür adalet kavramını adaletsizlikle açıklama yoluna gitmiştir. Böylelikle hangi durumlarda adaletsizliğe mahal verecek durumların ortaya çıktığının saptanması yoluna başvurulmuştur.
Adalet kavramının içini doldurmaya çalışırken bunun ancak hukuk uygulamasıyla oluşabileceğini savunanlar vardır. Bu görüştekiler ilkönce bir mevzuatın yani pozitif hukukun mevcut bulunması gerekliliğinden hareket etmiş ardından bunu uygulamaya koymakla adaletin sağlanabileceğini savunmuştur. Esasen normda mevcut olan soyut adalet kavramını barındıran normlar bağımsız mahkemelerce somut olaya uygulandıklarında somutlaşacak ve insanda ister sezgisel ister farklı türde olsun varlığı algılanacaktır.........
© Türkgün
