Sözün özü: Kendinden başla!
İnsan olmak, kendinle barışıp dünyaya iz bırakmaktır , Prof. Dr. Hatice Nur Beyaz Erkızan’ın dediği gibi, insan, kendisinden başlayarak kendisi ve başkaları için yaşadığında insan olur. Kusurlarını kucaklayıp “Ben buyum, ama daha iyisini yaparım” demek belki de bu yolculuğun ilk adımı.
Ama asıl mesele, barış, özgürlük, adalet gibi değerlerle parlayıp inkâr, kibir, hamaset gibi tuzaklara düşmemektir, sevgi, tevazu, metanetle yürümek; hoşgörü, dürüstlük, zerafetle ışımaktır.
İşte, her bir değer ya da tuzaklar, toplumsal olarak bir iz bırakır ya da silinir, ki Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünden ilhamla diyebiliriz ki barış, toplumda kutuplaşmayı körüklemek yerine farklılıkları uzlaştırır.
Mesela, bir mahallede etnik gerilim yükselirken, komşuların diyalog kurulmasını sağlaması barışın tohumlarını ekmez mi?
Kutuplaşmış bir toplumda, öfke yerine anlayışı seçmek, sadece bir mahalleyi değil, bir ülkeyi birleştirmez mi?
Unutmayın, barış, kalpleri yumuşatan, umudu yeşerten bir köprüdür, her daim...
Nelson Mandela’nın “Özgürlük sadece zincirlerin kırılması değil, başkalarının özgürlüğünü yüceltmektir” diyor ve insanların haklarını savunuyor. Mesela, sansüre uğramış bir sanatçının eserini kamuoyuyla paylaşmak o'nun sesini duyurmak, özgürlüğün bayrağını yükseltir, ki toplumda baskıcı kurallara karşı durmak, gençlerin fikirlerini özgürce ifade edebileceği bir alan açar ve bu her insanın kendi rengini korkusuzca göstermesi demektir...
Hz. Ömer’in dediği gibi “Adalet mülkün temelidir." ve haklının yanında dimdik durmaktır... Diyelim ki, bir iş yerinde mobbinge maruz kalan bir çalışanın hakkını aramak da adaletin sesini güçlendirmektir. Toplumda güçlünün değil, haklının kazandığı bir düzen için mücadele etmek, güveni yeniden inşa eder.
Unutmayın, adalet vicdanın terazisidir.
Konfüçyüs...
“Yetenekli olanı seç, işi ehline ver.” diyor ki bu ilkesinden ilhamla, liyakat, torpile karşı yetkinliği savunmaktır. Mesela, bir kamu ihalesinde ehil olmayan bir firmanın seçilmesine karşı kamuoyu oluşturmak, böylece toplumda işlerin ehline verildiği bir sistemi inşa etmek başarıyı ve güveni artırır, yani liyakat her daim hak edeni de onurlandırır.
Mevlana’nın “Kibirle değil, tevazuyla yükselin” sözü ... Gerçekten asalet, krizde bile nezaketi korur, bir toplumsal protestoda şiddete başvurmadan haklı talepleri dile getirmek, asaletin gücünü gösterir, öfkenin yükseldiği anlarda bile saygıyla hareket edebilmek de toplumu yüceltir. Kısaca, asalet, karakterin zarif bir yansımasıdır.
Cesaret mi?
Malala Yousafzai’nin “Korktuğumuzda sessiz kalırız, ama konuştuğumuzda korku kaybolur” sözünden ilhamla, cesaretli olan doğruyu söylemekten çekinmez, mesela yolsuzluk yapan bir yöneticinin usulsüzlüklerini ifşa eden bir gazetecinin yanında durabilmektir cesaret ... Toplumda haksızlığa karşı risk alarak gerçeği savunmak, bir değişimi başlatır ve korkuyu dizginleyen bir adım olur...
Sokrates’in “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” demiş ve cehalete meydan okumuş...Bir köyde çocuklara ücretsiz bilim atölyeleri düzenleyerek ufuklarını açmak ve bilginin ışığını yaymak dahi toplumda öğrenme kültürünü güçlendirmektir, karanlığı dağıtmaktır... Bilginin, aklın özgürlüğü olduğunu unutmayın...
Empati, Dalai Lama’nın........
© Toplumsal
