Emperyal mızıkacılar: Stop!
Cennet gibi bir ülkede yaşıyoruz ama dört bir yanımız ateş çemberi...
Birileri, Irak’ı barış diyerek bombaladı ve Saddam'ı, Libya’da ise özgürlük vaadiyle Kaddafi'yi yok etti.
Bu arada, Suriye’de çözüm diyerek yeni haritayı çizerlerken, İsrail ile Filistin arasındaki savaş ve gerginlik ciddi boyuttayken, sıranın nereye geldiği soruluyor...
Gerçekten soru açık ama cevabı da bulanık...
Bu kez perde Türkiye için mi açılıyor?
Biz o ateş çemberinin tam ortasındayız ve yıllardır aynı senaryo, aynı oyun oynanırken sadece roller değişiyor...
Önce demokrasi vaatleri, sonra iç karışıklıklar, ardından terör örgütleriyle müzakere ve en sonunda “çözüm süreci” adı altında bir teslimiyet planı...
Bu Emperyalizmin felsefesi değil midir?
Bu, Küresel Tiyatro'nun sahnesi Ortadoğu, dekoru ise barış!
Ayrıca o senaryoda bunca kan, gözyaşı ve ihanet varken, seyirci mi yoksa figüran mı olduğu bilin(e)meyen bizler, susturulmuş bir halkın acı dolu hatırası olabilir miyiz?
Hem biliyor musunuz, sahnedeki oyuncular hep tanıdıklarımız: yüksekten uçan kartallar, sinsice dolaşan tilkiler, yılan gibi kıvrılanlar...
Mesela,
Amerika Birleşik Devletleri...
Pençesi her yere uzanan bir kartal gibi görünse de onun asıl derdi asla özgürlük olmamış, ol(a)maz...
Kim başkan olursa olsun, ister Trump, ister Biden, yönü değişiyor mu?
Hep “Önce Amerika”, ama içinde mazlum halkların değil de silah, petrol ve kaosun olduğu değişmez bir düzen...
Onlar sessiz, ama bir baykuş kadar uyanık, bir akbaba kadar da stratejikler...
İngiltere ise her zamanki gibi diplomasiyi timsah gözyaşlarıyla süsleyen bir tilki gibi...
Bir hamle önde, üç adım geride...
Barış masasında görünmeyen ama çay bardağındaki şekeri bile hesaplayan bir senarist...
Bugünün diplomatik temsilcisi Rishi Sunak ise modern bir timsah sanki: gülümseyen ama gözyaşının anlamı yoktur; tehlikeyi tebessümle taşırken sinsiliğini asaletle saklayan biri...
İsrail, her daim “tehdit altındayım” çığlığı atan bir yılan...
En çok barış diyen de, haritayı cetvelle yeniden çizen de o...
Zaten Filistin’de taş atan çocukların gözyaşlarını değil, kendi güvenliğini bahane ederek büyüyen bir işgalin mimarı değil mi?
Bu yılan, her daim yayılmacılığı meşrulaştıran ama asıl tehdidi de üretendir.
Lideri Netanyahu ise çift başlı bir engerek gibi: bir dili güvenlik derken, öteki dili işgal diye konuşandır ki sözde savunmada, özde ise hep saldırıdadır.
Arap dünyası ise kendi âleminde bir soru işareti...
Sanki figüranlar odası gibi...
Senaryo ellerine verilmiş, ama okuma yazmaları yok.
Kimi deve sırtında Batı’ya petrol taşırken, kimi de akıl taşımadığı için emir taşımakta...
Onların sesi çıkmaz ama bütçesi boldur ve alkışı kim verirse oradadırlar; emperyalizmin yularını altınla süsleyen, modern görünen fakat feodal kalan...
Asla kendi yolunu çizmezler; hangi istikamete gidecekleri ise Washington’un haritasındadır.
Bakınız,
Bu oyunda en büyük figüran, bizi ilgilendiren ana tema: PKK’dır.
Sesleri dağlardan değil, Washington’dan gelen; taşeronluk görevini yıllardır sürdüren bu yapının kendi halkı için değil, kendi efendileri için savaştığını bilmeyen var mı?
Lider kadro: Karayılan, Bayık ve diğerleri...
Hep kurt postu giymiş, sözde devrimci ama özde parayla görev yapan organize........
© Toplumsal
