menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Atatürk ölürse!

11 0
09.06.2025

"İnsan, hem Auschwitz’i (2) hem Mona Lisa’yı (3) yaratandır. Bir yandan çocuklara masal anlatır, bir yandan savaş çıkarır. Bu kadar çelişkili, öngörülemez ve kendini kandırma becerisi yüksek bir varlık asla genellemelere sığmaz... İnsan bir deniz olsaydı, yüzeyi dingin ama derinlikleri karanlık olurdu. Üstten bakınca sükûnet, ama altı bilinmezlik doludur..." diyor Dr. Hüseyin Doğan (4)...

"Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olma imkânı vermiyor." Bir ülke düşünün ki ne hayal kurduruyor ne de geleceği planlatıyor, sadece kendisiyle uğraştırıyor; hem de bitmeyen bir mecburi "Gündem Dersi" gibi...

Ahmet Hamdi Tanpınar (5) o cümleyi yıllar önce yazmış ve bugün hâlâ geçerli değil mi?

"İnsan; zihinleri, korku içindeyken çözüme değil, hep savunmaya odaklanıyor, tıpkı sisli bir yolda farları daha da açtığınızda görüşün daha çok dağılması gibi...

Daha çok düşünmek her zaman daha iyi görmek değildir, bazen çözüm, zihni değil bedeni yavaşlatınca ortaya çıkar. Sakinlik, bedenin 'tehlikede değilim' sistemini yeniden aktive eden en önemli sinyaldir ve bu sinyal geldiğinde beyin savunmadan mantıklı düşünmeye geçer. O yüzden bazen sadece bilinçli şekilde nefesi yavaşlatma, yavaş hareket etme, bir adım geri atma, iç sesinizi yeniden aktive eder...Çünkü iç ses, ancak gürültü sustuğunda konuşur," diyor doktorumuz.

İnsan, pusulasız bir gemi gibidir; yönsüz kaldığında dalgalar onu nereye isterse oraya sürükler. Ancak rotayı sen belirlersen, varacağın yere sen karar verirsin.

Durağan su zamanla kirlenir, akmayan nehir çürür. Zihin de aynıdır; ona yön vermezsen, geçmişin ve kaygının bataklığında kaybolursun. O yön, seni geliştiren, anlam katan, zihnini ve ruhunu besleyen çabadır.

Biliyorum, belki defalarca susturuldun. Belki konuştuğunda kimse gerçekten dinlemedi. Belki de zamanla kendi sesini bile duyamaz oldun.Ama senin hissettiklerin gerçek. Düşüncelerin önemli. Varlığın, bu dünyada bir iz bırakıyor.Kendine izin ver. Hissettiklerini ifade etmeye, düşündüklerini paylaşmaya, varlığını hak ettiğin gibi yaşamaya izin ver.Sesin güçsüz değil. Yıllarca duyulmamış olsa bile, hâlâ içinde yankılanıyor.Küçük başlaman önemli değil. Bir fısıltı bile, doğru yerde rüzgârı başlatabilir.
Şimdi derin bir nefes al.
Kendi sesini duymak için.
Kendi sesinle dünyayı değiştirmek için...

Dr. Hüseyin Doğan’ın yazıları, insan doğasının karmaşıklığı, Türkiye’nin toplumsal ruh hali ve bireyin iç dünyasındaki çatışmalar üzerine derin bir tefekkür sunuyor. Bu metinler, hem bireysel hem de kolektif düzlemde insan olmanın ne anlama geldiğini sorguluyor; kaygı, korku, meşguliyet ve sessizlik gibi evrensel temaları, Türkiye’nin özgün bağlamıyla harmanlayarak ele alıyor.

İşte;
Aşağıda, Doğan’ın yazılarından ve Tanpınar’ın sözünden hareketle, Türk insanının durumuna dair bir analiz ve köşe yazısı tarzında bir değerlendirme..

İnsan Olmak ya da Olamamak: Türkiye’de Bir Varoluş Sorgulaması!

İnsan, Dr. Hüseyin Doğan’ın kaleminde hem mucize hem lanet. Aynı anda Auschwitz’in karanlığını yaratabilecek kadar zalim, Mona Lisa’nın zarafetini yaratabilecek kadar yüce bir varlık.

Bu çelişkili doğa, Türkiye’de yaşayan bireylerin ruh hallerinde de yankılanıyor. İnsan, bir deniz gibi: Yüzeyde sakin, derinlikte fırtınalı.

Peki, Türk insanı bu denizin neresinde? Dalgaların mı esiri, yoksa pusulasını eline almış bir kaptan mı?

Meşguliyetin Esareti
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olma imkânı vermiyor” sözü, Doğan’ın yazılarında günümüz Türkiye’sinin ruhunu özetliyor.Ülke, adeta bir girdap gibi, bireyi kendi gündemine hapsediyor. Ekonomik krizler, siyasi gerilimler, toplumsal kutuplaşmalar...

Mesela, Kenan Özek diyor ki (5):
"Devleti idare eden siyasi yönetimler, dışarıdan aldıkları emirlerle devleti küçültme yoluna gitti.Yeraltı, yerüstü gelir kaynaklarının en büyüklerini yabancılara teslim edip, onun dışındaki her imkânı da kendi aralarında paylaştılar.Vatandaşları da kendi haline terk ederek, 'ne yaparsanız yapın, kendinizi kurtarın' deyince, herkes -birbiri aleyhine- kendini kurtarmaya başladı.

Kimisi; iktidara yanaşarak devlet imkânlarından köşeyi dönüp kendini kurtardı.

Kimisi; çalıştığı iş kolunun önemine binaen yabancı devlet istihbaratları ve siyasi lobilerden doğrudan parasal destek aldı. Ülke aleyhine her faaliyete girişerek kendini........

© Toplumsal