Yaprak yaprak döküldü, kırıştı, kurudu…
Bir çocuk olsam Dêsman’da, güzelim köy Nigit’te, kendimce dalıp gitsem Fırat’ın gök mavisi sularına, ya da girdiği son dövüşte aldığı ilk yenilgisinden bu yana yalnız uçmaya yeminli yabani bir güvercin olsam ve kendi yoluma uçsam vadi boyunca, eski Diyarbakır’a nazır ta kuzeydeki Kaf köyüne kadar, hiç durmadan. Öyle, kaşlarımı çatmadan, suratımı asmadan, anlatıcısı Fırat boylarında kayıp, ömrünü onu bulmaya, onun olmaya adayan hikayenin efsane kahramanı başına buyruk Ferşat’ın yalnızlığında, son kavgasında yenilmiş, süngüsü düşmüş bir başına uçan güvercin misali, deli dolu. Bir de beni esir alan zamansız öfkeye yenilebilsem, sana verdiğim yeminli sözümü bir an olsa unutabilsem, senin olmayacağın, senin bilmeyeceğin kendi yoluma gidebilsem. Her zaman, her yerde, her yol gidişimde yoldaşım Mamo ile muhteşem uçurumlarına can olduğum Dêsman’da, zirvesine çıktığım Nigit kalesinde, her defasında başka bir çiçeğe, kah mavili, kah sarılı, kah morlu, birbirinden alımlı çiçeklere eşlik edebilsem, su kadar sevdiğim Takoran vadisini uzaktan uzağa keyfimce izleyebilsem, bin yıl geçse de acısı dinmeyecek karşı yakadaki güzelim Olbîş’e, belki de Beybostan’a, hatta en ötedeki sırt sırta uzayıp giden dağların efendisi Gerger kalesine dalıp gidebilsem. Bir de olacakları hiç umursamadan adını bilmediğim, ömrüm boyunca da adını öğrenemeyeceğim herhangi renkteki, herhangi boydaki, illa ki dağlarında firari yaşayan bir çiçeğe, asi bir güvercine tamam olabilseydim, beni herhangi bir........
© Tigris Haber
